100. YILDA YENİDEN KEMALİST DEVLET !

Türkiye Cumhuriyeti, tarihin en büyük devrimlerinden biri, belki

birincisidir. Bu büyük devrimin ideolojisi, Kemalizm’dir! 
 
Atatürk ve arkadaşları ilk gençlik yıllarından itibaren, kapitalizmin ve
emperyalizmin güç ve zaaflarını, Osmanlı Devleti’nin son 200 yılını ve
durumunu, Anadolu insanının karakterini ve yeteneklerini, yaşayarak, cephe
cephe savaşarak, araştırarak, okuyarak, tartışarak öğrendiler. Antiemperyalist
ve tam bağımsız bir Türk Devleti kurma fikri kafalarında böyle gelişti, olgunlaştı.
Yol haritalarını böyle kurguladılar.  
 
Mustafa Kemal Paşa, 20 Temmuz 1920’de Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’ne
demecindeki “En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan ne de filan
millettir. Bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış ve saltanat halinde bütün
dünyaya hakim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir.
sözleriyle ve 1 Aralık 1921’de TBMM’de “Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme
karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyet-i milliyece mücadeleyi caiz
gören bir mesleği takip eden insanlarız.” diyerek, daha yolun başında, neyle
mücadele ettiklerini ve hedeflerini iyi bildiklerini ortaya koymuştu.  
 
Milli Mücadele, Büyük Zafer, Lozan, Cumhuriyet, Aydınlanma Devrimleri
ve sonrası hep kurgulanan bu yol haritasının planlanmış aşamaları, öngörülmüş
sonuçlarıdır. Böyle bir bilincin, böyle bir iradenin ürünüdür, emperyalizmi ilk
defa yenmek. Bu bilinçle yürütülen bir mücadelenin eseridir, Türkiye
Cumhuriyeti. 
 
Türk Devrimi de, her devrim gibi karşıtının doğduğunu görmüş, etkilerini
yaşamıştır, yaşamaktadır. 
 
Milli Mücadele ve kuruluş yıllarında İngiltere’nin güdümüyle çıkartılan
şeriatçı isyanlarla başlatılan, Zafer’i Saray’a teslim etme çabaları, ihanetler ve
suikast girişimleriyle sürdürülen Karşı Devrim; Atatürk’ün erken kaybı sonrası
ABD emperyalizminin ve sağ iktidarların desteğiyle Cumhuriyetimiz’in altını
oyma eylemlerini sürdürmüştür, hayli yol aldığı da görülmektedir. 
 

O halde; yıllardır unutturulmaya çalışılan Kemalizm’i, yani Atatürkçülüğü,
yani Atatürkçü Düşünce Sistemi’ni anımsama, gerçek anlamıyla anlama ve
uygulama zamanıdır.  
 
Çünkü; Karşı Devrim bir zehirdir, panzehiri de Kemalizm’dir. 
 
Kemalizm (Atatürkçülük); Türk Milleti’nin, 600 yıl konuştuğu dilin
alfabesinden yoksun, cahil bırakılmışlığına, 400 yıl boyunca “Etrak-ı bi idrak
(İdraksiz Türkler)” denilerek (Hoca Sadeddin 1536-1599) aşağılanmışlığına, 3
asır cepheden cepheye koşturularak yoksullaştırılmışlığına ve 239 yıl süren
yenilgilerle ezilmişliğine karşı, 18. yüzyıldan itibaren tam 200 yıl çabaladıktan
sonra, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde kadını, erkeği ve çocuğuyla yazabildiği
tek doğru reçetedir. Ulusumuz, o doğru reçeteyi yazıncaya kadar çok acılar
çekmiş, uygulamak için de çok bedel ödemiş, çok can vermiştir. 
 
Kemalizm; Anadolu insanının “yurdunu ve kasasını Batı’nın, vicdanını ve
kafasını Doğu’nun pençesinden kurtarıp” geleceğin dünyasında yerini alma
pusulası, varoluş manifestosudur. 
 
Kemalizm; kuldan birey, tebaadan yurttaş, ümmetten millet, memalikten
vatan, kadından insan, sömürgeden tam bağımsız memleket, enkazdan devlet,
yokluktan varlık yaratma felsefesidir.  
 
Kemalizm; devleti namusla, akıl ve bilimle, ahlak ve liyakatle yönetme
iradesidir. 
 
Kemalizm; tutkalı laiklik olan bir ilkeler bütünüdür. Dünyanın dilinden
düşürmediği “Demokrasi” de, ancak laiklik varsa, vardır. Laik olmayan bir
devlet; rejimi ne olursa olsun, ne demokrasi olabilir, ne bağımsız yaşayabilir, ne
bütün kalabilir, ne iç barışını koruyabilir, ne kalkınabilir, ne de vatandaşlarını
huzur ve refah içinde yaşatabilir. Örneklerini görmek için sadece coğrafyamıza
bakmak yeterlidir. 
 
Kemalizm; antiemperyalist özü, tam bağımsızlık hedefi ve eserleriyle
dünyaya, özellikle mazlum milletlere umut olmuş, çağını aşmış, gelecekte de
geçerli olduğunu ispatlamış bir ideolojidir. 
 
Büyük Atatürk, 29 Ekim 1933’de Ankara Hipodromu’nda, Kemalist
politikalarla sadece on yılda, dünyada eşi görülmemiş siyasi, ekonomik, sosyal
ve kültürel başarılara imza atmış olmanın haklı gururu içinde 10. Yıl Nutku’nu, 

“Türk Milleti! 
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha
büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. 
Ne mutlu Türk;üm diyene!” 
seslenişiyle tamamlamıştı. 
90 yıl sonra bugün; 
 
 Muasır medeniyet seviyesini aşma hedefinden uzaklaşmışsak, 
 Krizden krize sürüklenmekten harap ve bitap düşmüşsek, 
 “Ne mutlu Türk’üm diyene” özdeyişi ırkçı bulunup reddedilmişse, 
 Ulusal bayramlarımız unutturulmak isteniyorsa, 
 “Andımız” yasaklanmış, “TC” tabelalardan kaldırılmış, “Atatürk” adı
statlardan, meydanlardan silinmişse, 
 10. yıldaki coşku ve gururu hissedemiyorsak nedeni; 
Kemalizm’i ırkçılıkla, faşistlikle yaftalayıp yok sayma cehaleti,
Atatürkçülüğe yağmurda açılacak şemsiye gözüyle bakma gafleti, başarısı
kanıtlı Atatürkçü Düşünce Sistemi’ni terk edip emperyalizmin mucizevi (!)
kalkınma modeli haplarını yutma dalaletidir.  
 
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; siyaset kurumunu esir alan bu
cehalet, bu gaflet, bu dalalet artık son bulmalıdır diyor, en yüksek sesimizle
haykırıyoruz; 
 
 Yeniden laik, bilimsel, kamusal, ücretsiz ve milli bir Eğitim Sistemi
şarttır. 
 Yeniden tarikat ve cemaatlerden, din istismarcısı rant
baronlarından, “Din kisvesi altındaki küfür ve melanetten” arınmış bir
devlet ve toplum düzeni şarttır. 
 Yeniden Şeyhülislam özentiliğinden kurtulup Laik Cumhuriyet
kurumu olarak görev yapacak bir Diyanet İşleri Başkanlığı şarttır. 
 Yeniden toplumcu, kamucu ve ulaşılabilir bir Sağlık Sistemi şarttır.  
 Yeniden 4 denge esasına dayanan, yüksek teknolojili mal üreten,
kamu ve özel sektörü üretim temelinde bir araya getiren bir Karma
Üretim Ekonomisi şarttır. 
 Yeniden ülkemizin özgün koşullarını ve bölgesel dengeleri gözeten
bütüncül bir Planlı Kalkınma Modeli şarttır. 
 Yeniden bölge merkezli, karşılıklılık esaslı, büyük devletlerle
onurlu ve dengeli ilişkiler kuran bir Dış Politika şarttır. 
 Yeniden kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı
şarttır. 

 Yeniden özgür basın, özgür sanat, özgür bilim, baş tacı öğretmen
ve özerk üniversite şarttır. 
 Yeniden kadınlarımızı omuzlar üzerinde göklere yükselmeye lâyık
gören bir yönetim anlayışı şarttır. 
 Yeniden “Hudut namustur” diyen, BOP’un 21. yüzyılın Sevr’i
olduğunun farkında olan, “geçici sığınmacı” adlandırmasıyla
meşrulaştırılmaya çalışılan yabancı istilasının, demografik yapımızı
tarumar edip iç çatışma yaratma amaçlı yeni bir emperyal tuzak
olduğunu gören bir devlet aklı şarttır. 
 Yeniden kendi eğitim, sağlık ve yargı sistemlerine, komuta
bütünlüğüne, liyakat esaslı terfi ve atama düzenine sahip, siyaset ve
tarikat etkisinden arınmış bir ordu şarttır. 
 Yeniden dedikodulara malzeme olmayan, görevlileri siyasi
partilerle anılmayan bir iç güvenlik teşkilatı şarttır. 
 Yeniden emeği en yüce değer bilen bir çalışma hayatı şarttır. 
 Yeniden insanı, hayvanı, doğayı koruyan bir çevre bilinci şarttır. 
 Yeniden adil bir vergi düzeni şarttır. 
 Yeniden güzel sanatlara, edebiyata, müziğe, bilime, kültüre değer
veren, yaratıcılığa saygılı bir iktidar anlayışı şarttır. 
 Yeniden yer altı ve yer üstü kaynaklarımıza, adalarımız dahil vatan
topraklarımıza, mavi vatanımıza, hava sahamıza, karasularımıza sahip
çıkma kararlılığı şarttır. 
 Yeniden “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk
Milleti denir” tanımını içselleştirmiş bir siyaset kurumu şarttır. 
 Yeniden laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti şarttır. 
 Yeniden Kemalist Devlet, Yeniden Laik Cumhuriyet şarttır. 
 
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE !