İspir Onbaşı’nın anlatımından Karacaoğlan

 

 

Ziya Kılıç’ın “Yaşamış ve Yaşayan Aşıklarla Osmaniye Karacaoğlan Diyarı” adlı kitabında Çukurova’nın kültürel motifine katkı noktasında oldukça önemli bilgilere yer veriyor.

Kitap oluşturulmadan önce Karacaoğlan’ın 6. Kuşaktan Torunu olan ve yörede İspir Onbaşı olarak bilinen Mehmet Koç’un anlatımlarına yer veriliyor.

İspir  onbaşı, Karacaoğlan ile ilgili bir çok araştırmacının bilgilerine başvurduğu bir isim.

İspir Onbaşı 1924 doğumlu ve 2014 yılında öldü.

Kitabın yazarı aynı zamanda Osmaniye Düziçililer Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Ziya Kılıç, Çukurova’nın kültürel motiflerinin tarihe damga vurmuş ve günümüzü aydınlatan nitelikte olduğunu belirterek, Coğrafyamızın zengin kültürü sayesinde yüzlerce medeniyet yaşamış ve her yaşayan medeniyet izlerini bırakmıştır. Her kültür kendi mirasını bir sonrakine bırakarak sonuçta zirve yapmış bir kültürel zenginlik meydana gelmiştir” dedi. 

Karacaoğlan'ın altıncı kuşaktan torunu olan İspir Onbaşı lakaplı Mehmet Koç'tan ölmeden önce alınan bilgiler doğrultusunda Karacaoğlan ve eserlerini gelecek kuşaklara aktarmaya çalştıklarını belirten Ziya Kılıç,  İspir Onbaşı’nın kulaktan duyma 300 şiiri ezbere bildiğini ve bunun bazı yayınlarda yer aldığını söyledi.

 

Kitap’ta İspir Onbaşı anlatımı ise hayli ilginç ve önemli bilgiler içeriyor. Ve İspir onbaşı anlatıyor :

 “ Ali Hoca Mustafa ile Ben davar güttüm,arkadaşlık ettim. Bu kişi yemene gitmiş gelmiş bir kişidir. Ben o zamanlar 11-12 yaşlarında idim. Ali Hoca Mustafa da 80 yaşlarında idi, bir gün bir yere çıktık. Bana,’ Oğlum sana bir laf anlatacağım’ dedi. Ben de ‘Dinliyorum dede’ dedim. ‘İşte Karacaoğlan burada aşık olmuş’ dedi. Dedenin gösterdiği yer Gezeli Yaylasının doğusu, Kahramanmaraş'ın batısında bulunan ismi Kavlak Tepe diye bilinen yer. İlk ismi Taylar Yaylası, ikinci ismi İspir Yaylası, üçüncü ismi Cezeli Yaylası, dördüncü ismi de Godu Yaylası. Karacaoğlan'ın kökü farsaklardan gelir.

İspir emmimin dedeleri Orta Asya'dan Erzurum İspir bölgesine yerleşmişlerdir. O zamanın padişahı Fatih Sultan Mehmet de der ki ‘Buralar soğuk, siz eski ismi SİS olan Kozan'a gidin’ der.

Dedemiz emrinde bulunan 15 beylikle birlikte Kozan'a gelirler. O zamanlar dedemin 700 deve, 900 inek 434 çadırı vardır .

Dedemiz Kozan'a vardığımda Fatih Sultan Mehmet Kozan beyi Hüseyin Bey'e ‘Bunlardan 20 sene vergi almayacaksın’ diye talimat vermiş.  Bizim dedemize Hasanoğlu derlermiş. Bizim dedemizi Fatih Sultan Mehmet İstanbul'da ifadesini aldırarak ‘İşbilir İspir’ diyerek idama mahkum eder. Bizim soyismimizin İspir oluşu da oradan gelir. Sonra Kozan Beyi Hüseyin Bey dedemlere ‘Nereye göç edersen et der’.

Dedem de kardeşi koca Ahmet ile 15 beylikten 4’ü ile birlikte Hemite’yi geçip Osmaniye’ye, oradan da Sabun çayına varırlar.  Burada yol ikiye ayrılır. Biri Kayseri , biri Maraş tarafına… Dedemler Maraş tarafına giderler.  Şu anki Hodu yaylasına. Dedelerimiz bu yaylaya yaklaşık 30 sene gidip gelirler. Bu yaylanın ismi önce Taylar Yaylası imiş sonra Cezeli Yaylası olmuş. Maraş'ın Cezeli Köyü'ndekiler bu yaylanın yaklaşık 500 dönümlük yerine göç etmiş, buraya sahip çıkmışlar.  Bundan dolayı buranın ismi Cezeli Yaylası olarak değiştirilmiş.  Taylar Yaylası dedelerimizin bulunduğum mevkidir. Dedelerimiz de birlikte dört beylikten biri olan Tavutoğlu da gelmiş. Tavutoğlu aksi bir adam imiş. Yaklaşık 3 bin keçisi, bin ineği , 40 devesi varmış. Daha sonra bu beylikler otluğun paylaşımı yüzünden kavga etmişler. Birbirlerini kovalayıp öldürmüşler. Bu nedenla yaylanın ismi Godu Yaylası olarak değiştirilmiştir. Hatta orada bulunan taşın yanında ölüm olayları olduğu için taşın ismi kanlı taş olarak kalmıştır. Daha sonra Tavutoğlu benim dedelerimin dam yerlerini yakmıştır.  Bundan dolayı Dedemler Bozyurt denilen mevkiye göçmüş. Dedemler de bunun üzerine bugünkü Düldül Dağı'nın güneyindeki Gökçayır Köyü’ne gelir. O zamanlar Gökçayır köyünde farsaklar 60 hane olmuştur. Farsak ismi de dedelerimizi Erzurum'dan Kozan'a gelirken, “Bu Kozan nerede acaba, buraya ne zaman varırız? Bir an önce sarsak varsak” diye diye Varsak ismini almıştır.  O zamanlar Karacaoğlan'ın babasının ismi Kara ilyas’tır. Karacaoğlan. davar güdermiş amcası Mustafa ile birlikte. O zamanlar Sahal Savaşı varmış. Bir zaman 2 jandarma gelmiş yaylaya. O zamanlar jandarmanın ismi tut-kap imiş.

Jandarma Karacaoğlan'ın babasına soru sorar, daha sonra kelepçe takıp savaşa götürür.  Karacaoğlan'ın babası İlyas'ın iki çocuğu varmış. Biri erkek Hasan adında şu anki bilinen Karacaoğlan, biri de Zeynep adında bir kız çocuğu. Babası savaşa gidince Karacaoğlan'ın amcası Mustafa yaklaşık 3-4 yaşlarında yanına alır.  Karacaoğlan Yaklaşık 15 yıl amcasının yanında davar gütmüş.  Sonra Karacaoğlan'ın arkadaşları, ‘Yaşın evlenme yaşına geldi evlensen” demişler. Karacaoğlan da ‘kiminle evleneyim?’ der. Arkadaşları da ona ‘Amcanın kızı var onunla evlen. Amcan sana kızını vermeyecek de kime verecek’ derler Karacaoğlan da amcasına iki görücü gönderir kızını, istetir. Amcası kızını verir fakat kızı babasına, ‘Baba beni kapındaki bir çobana mı vereceksin?’ der. Karacaoğlan’ı istemez. amcası da Karacaoğlan'a, ‘Ben sana kızımı verdim ama kızım seninle evlenmek istemiyor ‘der.

Bunun üzerine Karacaoğlan keçilerle birlikte Kavlaktepe mevkiine gider. Keçileri otlatırken ak sakallı bir dede gelir. Ak sakallı dede geldiğinde Karacaoğlan yemek yemekte imiş.  “Amca sen de gel yemek ye’ demiş. Ak sakallı dede, “Ben yemek yedim de geldim” demiş.

Daha sonra, Karacaoğlan'ın ağzını tutup ağzına tükürmüş. Karacaoğlan, ‘Dede neden benim ağzıma tükürdün der’ dede ise ‘Sen şöyle bir dolan da gel bakalım. Beni bulamazsan ağzını köpürür, çatlar ölürsün’ demiş.  Daha sonra Karacaoğlan dolanıp gelir. “Dede benim karnım şişti” der. Sonra dedeüç İhlas. bir Fatiha okur, Karacaoğlan'ın belini sıvazlar, ‘Geçti mi karnının şişi’der.

Karacaoğlan, ‘Evet geçti’ der. Ondan sonra ak sakallı dede Karacaoğlan'a, ‘ Söyle bakalım evlat der’ Karacaoğlan, ‘Ne söyleyeyim dede?’ Dede, ‘türkü söyle’ der.

Karacaoğlan da orada ilk defa türküyü söylemeye başlar.

 

Ulu sular ulusuna dökülür/yavru Şahan yuvasına çekilir/dikiş tutmaz yaralarım sökülür

Yanıyor yüreğim medet hey /darıldım da şu dünyaya darıldım darıldım/darıldımda da yorgun düştüm yoruldum/on beşinde bir kız sevdim ayrıldım /yanıyor yüreğim medet hey /havada da heli gönlüm havada/

bir yavru besledim şurda yuvada/telli turnam katarlandı havada/yanıyor yüreğim medet hey/diyor Karacaoğlan öze gidelim/yar ile gezdiğim ize gidelim/dağlardan aşağıya düze gidelim/yanıyor yüreğim medet hey/

Bunun Karacaoğlan’ın ilk türküsü olduğu rivayet ediler. (Devam edecek)