ÇİFTÇİYİ KOOPERATİF KURTARIR

EKONOMİ 29.01.2017 - 14:28, Güncelleme: 29.12.2022 - 15:19 2625+ kez okundu.
 

ÇİFTÇİYİ KOOPERATİF KURTARIR

Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Semih Karademir:
  Dünya ile rekabet edebilmek için narenciye hasadının uzatılması gerektiğini kaydeden Karademir, kurulacak Narenciye Araştırma Enstitüsü ile çeşit, lezzet ve tadına tat tat katmak gerektiğini söyledi. Karademir, üretilen ürünlerin değerinde satılması için mutlaka kooperatifleşmeyi devlet politikası haline getirmek gerektiğine dikkat çekerek geçmişte devletin tütün ve şekerpancarı üretiminde yanlış politikalar uyguladığını anlattı. Milli Tarım Projesi’ndeki eksikliklere vurgu yapan Karademir, çiftçinin mutlaka sübvanse edilip desteklemelerle iyileştirilmesini istedi. ADANA- Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Semih Karademir, EGEMEN’in tarım üretimi ile yaşanan sıkıntılar ve sebepleri konusundaki sorularını cevapladı. DIŞ POLİTİKA İHRACATI ETKİLEDİ Türkiye tarım ülkesi ancak geçen yıl 15 milyarlık tarım ürünü ithal etmişiz, tarımsal üretimde 14 yıldır neden başarılı olamıyoruz? “Tarımın genel yapısına bakmak gerekiyor. Neden tarımda yeteri kadar ihracat yapamıyoruz. Normal koşullarda ülke coğrafyasına baktığımız zaman, tarla tarımından sebzeye, sebzeden meyveye tropik meyvelerden subtropik meyvelerin tamamına üretim yapabilecek iklim yapısına sahibiz. Toprak açısından dünya literatüründe çok önemli topraklara sahibiz, il olarak da.  Ürettiklerimizin bir kısmını tüketirken bir kısmını da başka ülkelere ihraç edip döviz kazanmak durumundayız. Son yıllarda ağırlıklı olarak yaş sebze meyve ihraç ediyoruz. Domatesten, fasulyeye, kabağa, patlıcana, dikenli hıyara ve turunçgil ürünlerine ihraç ediyoruz. İhracatımızın yüzde 40’lık kısmını Rusya’ya, bir kısmını Ukrayna, bir kısmını Irak ve Suriye üzerinden Ortadoğu ülkelerine, diğerini de Avrupa’ya ihraç etmekteyiz. Dış politikada yayılımcı bir siyaset gütmeye başladığımız andan itibaren Ortadoğu coğrafyasına ihracatımız git gide azalmaya başladı. Suriye bizim için önemli. Türkiye’nin Suriye politikasının kötü olmasından dolayı Suriye’den geçip Ortadoğu ülkelerine, diğer Arap ülkelerini ihracat yapma şansımız çok sınırlandı.” FİYAT YÜKSEKLİĞİ SOĞUKLA İLGİLİ İHRACATLA DEĞİL “2015’in 24 Kasım’ında yaşadığımız uçak krizinden sonra Rusya ile 1 Ocak 2016 tarihi itibarıyla yaş sebze-meyve için sınırlar kapatıldı. Ta eylül- ekim ayına kadar, bu aylarda da tamamen kapılar açılmadı. Kendi bölgemizde erkenci turunçgil çeşitlerinde bunun şiddetini, yoğunluğunu hissettik. Bugün de hala Antalya’da en çok ihracat yapılan domates ve dikenli hıyarda şu an Rusya’ya ihracatın olmadığını görmekteyiz. Şu an ürün fiyatlarının yüksek olmasının sebebi daha çok don ve aşırı yağmurların verdiği zararlar. Bu dönemin sebze üretimi açısından en az olduğu dönem olmasından dolayı arz talep ilişkisinden kaynaklı fiyatlarının yüksek olduğunu görebiliriz. Fiyat yüksekliğinin ihracatla ilgisi yok, arz- talep ilişkisi ve üretim kapasitesinden dolayı. Ülkemizin uyguladığı yanlış dış politikanın tarımsal ürünler üzerine etkisini bu şekilde görebiliyoruz.” ÇİFTÇİ 15-20 YILDIR PARA KAZANAMIYOR Tarım alanları daralıyor, yanlışlık nerede, nasıl bir çalışma olmasını istersiniz? “Bunu konuşmak için 1998’lere gitmek gerekiyor. Türkiye’de insanları tarımdan uzaklaştırmak için değişik politikalar yapıldı. Bu işin temelinde Dünya Bankası ve İMF’ye verilen sözler var. O da şeker ve tütün yasasının hayata geçirilmesi. Türkiye’de şeker ve tütünle ilgilenen binlerce aile heba edildi, binlerce tarım alanı ne yazık ki boş bırakıldı. 1980 ihtilali ile başlayıp 1990’lı yıllarda devreye sokulan neoliberal politikalar sonucunda devlet hem üretim girdileri açısından piyasadan çekildi, hem üreticiyi sübvanse etmekten vazgeçti. Üretici de hem girdi fiyatları, hem  de ürün için tüccarın, piyasanın inisiyatifine bırakıldı. Bu sebeple son 15-20 yıldır para kazanamıyor. Üretici son yıllara kadar mazotu, gübreyi, suyu, tarım ilacını, dünya ölçeklerinin çok üzerindeki bir fiyatla kullanıyor. Bu şekilde rekabet edemeyecek pozisyona geldi. Normal koşullarda devletin bunu sübvanse etmesi gerekir. İster liberal ekonomik çerçeveden bakın, ister gıdanın geleceği, güvenirliliği açısından, sürdürülebilir tarım açısından bakın, hangi çerçeveden bakarsanız bakın üreticiyi, piyasanın inisiyatifine bırakamazsınız. Her iktidar sıkıştığında tüketiciyi korumak için yurtdışından ithalat yapıyor, niye yapıyor? Yükselen fiyatları aşağı çekmek için. O zaman üreticiyi de korumak için sübvanse etmelidir. Veya farklı bir pozisyonda ürettiği ürünü desteklemesini daha farklı yapmak durumunda. Üretici son 15 yıldır para kazanamamasından dolayı tarım alanlarını terk ediyor. Bu işi bırakanlar ise kentlere geliyor. Bu alanlar ise yalnızca inşaatla değil sanayiyle, turizmle, ulaşımla ciddi anlamda kaybediliyor. TÜRVTÜRK KARARI DANIŞTAY’DA Tarım alanı olduğu için bir firma ile davalık olmuştunuz ne aşamada? “Karaisalı bağlantı yolunda araçların muayenesini yapan TüvTürk’e tarım arazisinde kurulduğu için dava açtık. Orası imara açılabilecek veya normal koşullarda bu şekilde kullanılacak bir alan değil. Oralar tarım arazileri statüsündedir. Tarım arazisi olduğundan dolayı da yıkım kararı alınmıştır. Tüvtürk şu an bu kararı Danıştay’a götürdü, bekliyoruz. Bunu başkalarına örnek olmasın diye yaptık.” TÜTÜN VE ŞEKERPANCARI ÖNERİMİZ GÖZ ARDI EDİLDİ Tütün ekim alanları ve şeker üretiminin kaybedilmesinin sakıncalarını devlete anlattınız mı, önerilerde bulundunuz mu? “1998-2001’li yıllarda meydanlarda şunu söyledik: “Şeker tütün yasası, ülkenin yüz karası.” Bu politikayı hayata geçirirseniz tütün alanları daralacak, tütünle ilgilenen aileler bu işten çekilecek, bu insanlar alanlardan çekilirse nerelerde istihdam edilecek demişiz. Şekerpancarı ile ilgili politikanın yanlış olduğunu, Türkiye’de bu ürünün tarımının devam etmesi yönünde taraf olduğumuzu belirtmişiz. Şekerpancarı ekiminden uzaklaşırsanız şeker konusunda nişasta bazlı tatlandırıcılara mahkum kalırız demişiz. Şekerpancarı ekiminden vazgeçersek ciddi bir hayvan yeminden dolayı hayvancılığımız bitme noktasına gelir demişiz.” TÜTÜNCÜ ŞİMDİ MADENLERDE ÇALIŞIYOR “15 yıla yakın bir zaman geçti. Tütünle ilgilenen aileler bugün Soma madenlerinde, Ermenek madenlerinde, yollarda can veriyorlar, tütün işçileri bugün buralarda. Şekerpancarı alanları atıl olarak İç Anadolu’da boş olarak durmakta. Şekerpancarından doğan açığı nişasta bazlı tatlandırıcılarla doldurmaya çalışıyoruz. Hekimlerimiz de söylüyor, sağlık açısından nişasta bazlı tatlandırıcılar tartışılıyor. Nişasta bazlı tatlandırıcılara mahkum ederek ülkeyi daha çok mısır ithalatı yapmışsınız. Son 15 yılda mısır ithalatına milyarlarca dolar akıtmışız. Altında yatan sebep 1998 yılında İMF ve Dünya Bankası’nın dayatmaları sonucu hayata geçirilen şeker ve tütün yasası.” KURTULUŞ KOOPERATİFÇİLİKTE Türkiye’de tarım konusunda neler yapılmasını istersiniz, yanlışlıklar nerede? “Tüketici dilediği gibi sağlığı açısından ürünler tüketsin. Sağlıklı gıda tüketsin, üreticimiz sağlıklı gıda üretsin. Üreticimiz para kazansın. Bu üretimin sonucunda da ülkemize ihracat getirisi olsun. Bunun için yapılması gereken işler aslında çok basit. Üretici kesinlikle aracı kurumlara peşkeş çektirilmemeli. Üreticinin örgütlenmesini sağlamamız gerekiyor. Bu işin kurtuluş yolu kooperatifçiliktir. Dünyanın en kapitalist ülkelerine gidin bakın tarım alanlarında kooperatifçilik en üst seviyededir. Bunu yapmak zorundayız. Tek kalırsak tekellere yem oluruz. Ortak olursak büyürüz, bu kadar net. Birleşmiş Milletler Kırsal Kalkınma Modeli olarak bütün dünyaya Tire Süt Kooperatifi’ni anlatmaktadır. Hiç uzağa gitmenize gerek yok. Onlar başarmış diğer üreticiler niye başarmasın.Kooperatifçiliği devletin bir politika olarak benimsemesi gerekiyor. Kooperatifleştirelim, üretici kendi ürünlerini pazarlasın.” MİLLİ TARIM POLİTİKASININ EKSİK YÖNLERİ VAR “Güvenilir, sağlıklı, ihraç edilebilecek gıdanın tarımsal planlamasını yapmalıyız. Bu üretim planlamasını yaparsak kazanırız. Geriye dönüp baktığımız zaman her tarımsal üründen ne kadar tükettiğimiz var. Türkiye İstatistik Kurumu’nda ne kadar kurufasulye, karpuz, portakal, mısır, pamuk ihtiyacımız olduğu var. Bölgeleri buna göre yönlendirmelisiniz. Milli Tarım Projesi’nin eksik olan yönleri var. Bu projeyle bölgesel üretimleri ihtiyaç duyduğunuz ürünlere yönlendirirseniz tarımsal planlamayı yapmış olacaksınız. Nasıl, siz İç Anadolu’da pancar ekim alanlarını daralttınız değil mi? Bu ekim alanlarını daralttığınız anda oradaki insanlar bu işten vazgeçti. Yapmamız gereken şu. Biz pamuk ithal ediyoruz, doğru mu? Çukurova’da pamuk yetişir, mısır yetişir. İç Anadolu’da pamuk yetişmez, ancak mısır yetişir. Buradaki mısırı bir takım politikalarla İç Anadolu’ya kaydırırsanız burada 1 milyon dekarda boşalan mısır alanlarına pamuğu ve soyayı entegre edersiniz. Bunu destekleme ile yapabilirsiniz. Adana’da mısırla ilgili desteklemeyi vermeyecek, İç Anadolu’da desteği artıracaksınız. Bu bölgede de pamuğa desteklemeyi yükselteceksiniz. Milli Tarım Projesi’nde üreticinin örgütlenmesi adına her hangibir politika yok. Eskiden kooperatif dediğin zaman insanı komünistlikle suçluyor, birlik dendiğinde sağcılıkla suçluyorlardı. Çiftçiyi örgütleyin neyle yaparsanız yapın. Amerika en kapitalist ülke, Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da tarım üreticilerinin yüzde 85’i kooperatifleşmiş durumda. Bu işin kurtuluşu kooperatifçiliktir, bu kadar net.”   NARENCİYENİN HASAT ÖMRÜNÜ ARTIRMALIYIZ Çukurova bereketli bir toprak ancak yeterince faydalanabiliyor muyuz? Narenciye konusunda yapılabilecekler var mı, neler tavsiye edersiniz? “Bu ülkenin tarımının kurtuluşu iki maddeden geçiyor. üreticinin örgütlenmesi ve üretim planlaması.Türkiye’deki birçok ilde kış, kar, yağmurla uğraşıyor insanlar. Adana’da ne yapıyoruz,  Çukurova’nın bereketli topraklarında yılın 12 ayı üretim yapabiliyoruz. Bu bölgenin en önemli tarımsal ürünü narenciye. Narenciyeyi planlamamız gerekiyor. Narenciyenin hasat ömrü yaklaşık 8 ay.  Ortalama ağustosun 15’inden başlar bu iş mayıs ayına kadar sürer. Adana’da hasat eylül ayında başlıyor, ocak sonu narenciye hasadının yüzde 70-80’i bitiyor. Önemli pazarları bu saatten sonra dünyadaki önemli rakibimiz İspanya’ya bırakıyoruz. Bu tarihten sonra yokuz pazarda, Şunu yapmalıyız. Türkiye’nin yaklaşık 1 milyon 150 bin dönüm turunçgil alanı var. Adana’da bu alan 400 bin dekar civarında. Şimdi diyoruz ki portakal fiyatı 50 kuruş satılmıyor, dalında kalıyor. Ne yapacağız üretim planlaması. devlet olarak da teknik insanlar olarak da şunu söyleyeceğiz üreticiye; Değerli üreticimiz, hasat ömrünü uzatmak üzere hasat takvimi ve çeşit seçeceğiz. Normal koşullarda eylül ayında başlayan hasat periyodumuz ocak ayında bitmesin. Hasadı şubat, mart, nisan ayına denk gelen çeşitlerle yapacaksın.” NARENCİYE ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ KURULSUN “Türkiye’de turunçgil tarımı ciddi anlamda ülkeye katma değer sağlıyor. Turunçgilin Türkiye coğrafyasında ağırlıklı olarak gelişeceği bölgede Çukurova, Adana’da gelişecek. Yüzde 95’i Akdeniz bölgesinde Adana, Hatay, Mersin, Muğla ve Antalya’da yetiştiriliyor. Dikim alanları Adana’da olacak, iktidardan şunu istiyoruz, özellikle Adana milletvekillerinden. Turunçgil tarımının daha bilimsel ve dünya konjektörüne uygun üretim yapması, çeşitlerinin geliştirilmesi, sorunlarının araştırılması için  Adana’da mutlaka Narenciye Araştırma Enstitüsü kurulmalı. Avrupa zengin bir nüfus. Avrupa ülkelerinin istemiş olduğu mandalin çeşitleri var. Bunun için çalışma yapılması gerekir, Avrupa’daki insanın istediği tat, lezzet ve özellikteki turunçgil çeşitlerini yetiştirirsek pazarlamak daha kolay olur.”
Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Semih Karademir:

 

Dünya ile rekabet edebilmek için narenciye hasadının uzatılması gerektiğini kaydeden Karademir, kurulacak Narenciye Araştırma Enstitüsü ile çeşit, lezzet ve tadına tat tat katmak gerektiğini söyledi. Karademir, üretilen ürünlerin değerinde satılması için mutlaka kooperatifleşmeyi devlet politikası haline getirmek gerektiğine dikkat çekerek geçmişte devletin tütün ve şekerpancarı üretiminde yanlış politikalar uyguladığını anlattı. Milli Tarım Projesi’ndeki eksikliklere vurgu yapan Karademir, çiftçinin mutlaka sübvanse edilip desteklemelerle iyileştirilmesini istedi.

ADANA- Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Semih Karademir, EGEMEN’in tarım üretimi ile yaşanan sıkıntılar ve sebepleri konusundaki sorularını cevapladı.

DIŞ POLİTİKA İHRACATI ETKİLEDİ

Türkiye tarım ülkesi ancak geçen yıl 15 milyarlık tarım ürünü ithal etmişiz, tarımsal üretimde 14 yıldır neden başarılı olamıyoruz?

“Tarımın genel yapısına bakmak gerekiyor. Neden tarımda yeteri kadar ihracat yapamıyoruz. Normal koşullarda ülke coğrafyasına baktığımız zaman, tarla tarımından sebzeye, sebzeden meyveye tropik meyvelerden subtropik meyvelerin tamamına üretim yapabilecek iklim yapısına sahibiz. Toprak açısından dünya literatüründe çok önemli topraklara sahibiz, il olarak da.  Ürettiklerimizin bir kısmını tüketirken bir kısmını da başka ülkelere ihraç edip döviz kazanmak durumundayız. Son yıllarda ağırlıklı olarak yaş sebze meyve ihraç ediyoruz. Domatesten, fasulyeye, kabağa, patlıcana, dikenli hıyara ve turunçgil ürünlerine ihraç ediyoruz. İhracatımızın yüzde 40’lık kısmını Rusya’ya, bir kısmını Ukrayna, bir kısmını Irak ve Suriye üzerinden Ortadoğu ülkelerine, diğerini de Avrupa’ya ihraç etmekteyiz. Dış politikada yayılımcı bir siyaset gütmeye başladığımız andan itibaren Ortadoğu coğrafyasına ihracatımız git gide azalmaya başladı. Suriye bizim için önemli. Türkiye’nin Suriye politikasının kötü olmasından dolayı Suriye’den geçip Ortadoğu ülkelerine, diğer Arap ülkelerini ihracat yapma şansımız çok sınırlandı.”

FİYAT YÜKSEKLİĞİ SOĞUKLA İLGİLİ İHRACATLA DEĞİL

“2015’in 24 Kasım’ında yaşadığımız uçak krizinden sonra Rusya ile 1 Ocak 2016 tarihi itibarıyla yaş sebze-meyve için sınırlar kapatıldı. Ta eylül- ekim ayına kadar, bu aylarda da tamamen kapılar açılmadı. Kendi bölgemizde erkenci turunçgil çeşitlerinde bunun şiddetini, yoğunluğunu hissettik. Bugün de hala Antalya’da en çok ihracat yapılan domates ve dikenli hıyarda şu an Rusya’ya ihracatın olmadığını görmekteyiz. Şu an ürün fiyatlarının yüksek olmasının sebebi daha çok don ve aşırı yağmurların verdiği zararlar. Bu dönemin sebze üretimi açısından en az olduğu dönem olmasından dolayı arz talep ilişkisinden kaynaklı fiyatlarının yüksek olduğunu görebiliriz. Fiyat yüksekliğinin ihracatla ilgisi yok, arz- talep ilişkisi ve üretim kapasitesinden dolayı. Ülkemizin uyguladığı yanlış dış politikanın tarımsal ürünler üzerine etkisini bu şekilde görebiliyoruz.”

ÇİFTÇİ 15-20 YILDIR PARA KAZANAMIYOR

Tarım alanları daralıyor, yanlışlık nerede, nasıl bir çalışma olmasını istersiniz?

“Bunu konuşmak için 1998’lere gitmek gerekiyor. Türkiye’de insanları tarımdan uzaklaştırmak için değişik politikalar yapıldı. Bu işin temelinde Dünya Bankası ve İMF’ye verilen sözler var. O da şeker ve tütün yasasının hayata geçirilmesi. Türkiye’de şeker ve tütünle ilgilenen binlerce aile heba edildi, binlerce tarım alanı ne yazık ki boş bırakıldı. 1980 ihtilali ile başlayıp 1990’lı yıllarda devreye sokulan neoliberal politikalar sonucunda devlet hem üretim girdileri açısından piyasadan çekildi, hem üreticiyi sübvanse etmekten vazgeçti. Üretici de hem girdi fiyatları, hem  de ürün için tüccarın, piyasanın inisiyatifine bırakıldı. Bu sebeple son 15-20 yıldır para kazanamıyor. Üretici son yıllara kadar mazotu, gübreyi, suyu, tarım ilacını, dünya ölçeklerinin çok üzerindeki bir fiyatla kullanıyor. Bu şekilde rekabet edemeyecek pozisyona geldi. Normal koşullarda devletin bunu sübvanse etmesi gerekir. İster liberal ekonomik çerçeveden bakın, ister gıdanın geleceği, güvenirliliği açısından, sürdürülebilir tarım açısından bakın, hangi çerçeveden bakarsanız bakın üreticiyi, piyasanın inisiyatifine bırakamazsınız. Her iktidar sıkıştığında tüketiciyi korumak için yurtdışından ithalat yapıyor, niye yapıyor? Yükselen fiyatları aşağı çekmek için. O zaman üreticiyi de korumak için sübvanse etmelidir. Veya farklı bir pozisyonda ürettiği ürünü desteklemesini daha farklı yapmak durumunda. Üretici son 15 yıldır para kazanamamasından dolayı tarım alanlarını terk ediyor. Bu işi bırakanlar ise kentlere geliyor. Bu alanlar ise yalnızca inşaatla değil sanayiyle, turizmle, ulaşımla ciddi anlamda kaybediliyor.

TÜRVTÜRK KARARI DANIŞTAY’DA

Tarım alanı olduğu için bir firma ile davalık olmuştunuz ne aşamada?

“Karaisalı bağlantı yolunda araçların muayenesini yapan TüvTürk’e tarım arazisinde kurulduğu için dava açtık. Orası imara açılabilecek veya normal koşullarda bu şekilde kullanılacak bir alan değil. Oralar tarım arazileri statüsündedir. Tarım arazisi olduğundan dolayı da yıkım kararı alınmıştır. Tüvtürk şu an bu kararı Danıştay’a götürdü, bekliyoruz. Bunu başkalarına örnek olmasın diye yaptık.”

TÜTÜN VE ŞEKERPANCARI ÖNERİMİZ GÖZ ARDI EDİLDİ

Tütün ekim alanları ve şeker üretiminin kaybedilmesinin sakıncalarını devlete anlattınız mı, önerilerde bulundunuz mu?

“1998-2001’li yıllarda meydanlarda şunu söyledik: “Şeker tütün yasası, ülkenin yüz karası.” Bu politikayı hayata geçirirseniz tütün alanları daralacak, tütünle ilgilenen aileler bu işten çekilecek, bu insanlar alanlardan çekilirse nerelerde istihdam edilecek demişiz. Şekerpancarı ile ilgili politikanın yanlış olduğunu, Türkiye’de bu ürünün tarımının devam etmesi yönünde taraf olduğumuzu belirtmişiz. Şekerpancarı ekiminden uzaklaşırsanız şeker konusunda nişasta bazlı tatlandırıcılara mahkum kalırız demişiz. Şekerpancarı ekiminden vazgeçersek ciddi bir hayvan yeminden dolayı hayvancılığımız bitme noktasına gelir demişiz.”

TÜTÜNCÜ ŞİMDİ MADENLERDE ÇALIŞIYOR

“15 yıla yakın bir zaman geçti. Tütünle ilgilenen aileler bugün Soma madenlerinde, Ermenek madenlerinde, yollarda can veriyorlar, tütün işçileri bugün buralarda. Şekerpancarı alanları atıl olarak İç Anadolu’da boş olarak durmakta. Şekerpancarından doğan açığı nişasta bazlı tatlandırıcılarla doldurmaya çalışıyoruz. Hekimlerimiz de söylüyor, sağlık açısından nişasta bazlı tatlandırıcılar tartışılıyor. Nişasta bazlı tatlandırıcılara mahkum ederek ülkeyi daha çok mısır ithalatı yapmışsınız. Son 15 yılda mısır ithalatına milyarlarca dolar akıtmışız. Altında yatan sebep 1998 yılında İMF ve Dünya Bankası’nın dayatmaları sonucu hayata geçirilen şeker ve tütün yasası.”

KURTULUŞ KOOPERATİFÇİLİKTE

Türkiye’de tarım konusunda neler yapılmasını istersiniz, yanlışlıklar nerede?

“Tüketici dilediği gibi sağlığı açısından ürünler tüketsin. Sağlıklı gıda tüketsin, üreticimiz sağlıklı gıda üretsin. Üreticimiz para kazansın. Bu üretimin sonucunda da ülkemize ihracat getirisi olsun. Bunun için yapılması gereken işler aslında çok basit. Üretici kesinlikle aracı kurumlara peşkeş çektirilmemeli. Üreticinin örgütlenmesini sağlamamız gerekiyor. Bu işin kurtuluş yolu kooperatifçiliktir. Dünyanın en kapitalist ülkelerine gidin bakın tarım alanlarında kooperatifçilik en üst seviyededir. Bunu yapmak zorundayız. Tek kalırsak tekellere yem oluruz. Ortak olursak büyürüz, bu kadar net. Birleşmiş Milletler Kırsal Kalkınma Modeli olarak bütün dünyaya Tire Süt Kooperatifi’ni anlatmaktadır. Hiç uzağa gitmenize gerek yok. Onlar başarmış diğer üreticiler niye başarmasın.Kooperatifçiliği devletin bir politika olarak benimsemesi gerekiyor. Kooperatifleştirelim, üretici kendi ürünlerini pazarlasın.”

MİLLİ TARIM POLİTİKASININ EKSİK YÖNLERİ VAR

“Güvenilir, sağlıklı, ihraç edilebilecek gıdanın tarımsal planlamasını yapmalıyız. Bu üretim planlamasını yaparsak kazanırız. Geriye dönüp baktığımız zaman her tarımsal üründen ne kadar tükettiğimiz var. Türkiye İstatistik Kurumu’nda ne kadar kurufasulye, karpuz, portakal, mısır, pamuk ihtiyacımız olduğu var. Bölgeleri buna göre yönlendirmelisiniz. Milli Tarım Projesi’nin eksik olan yönleri var. Bu projeyle bölgesel üretimleri ihtiyaç duyduğunuz ürünlere yönlendirirseniz tarımsal planlamayı yapmış olacaksınız. Nasıl, siz İç Anadolu’da pancar ekim alanlarını daralttınız değil mi? Bu ekim alanlarını daralttığınız anda oradaki insanlar bu işten vazgeçti. Yapmamız gereken şu. Biz pamuk ithal ediyoruz, doğru mu? Çukurova’da pamuk yetişir, mısır yetişir. İç Anadolu’da pamuk yetişmez, ancak mısır yetişir. Buradaki mısırı bir takım politikalarla İç Anadolu’ya kaydırırsanız burada 1 milyon dekarda boşalan mısır alanlarına pamuğu ve soyayı entegre edersiniz. Bunu destekleme ile yapabilirsiniz. Adana’da mısırla ilgili desteklemeyi vermeyecek, İç Anadolu’da desteği artıracaksınız. Bu bölgede de pamuğa desteklemeyi yükselteceksiniz. Milli Tarım Projesi’nde üreticinin örgütlenmesi adına her hangibir politika yok. Eskiden kooperatif dediğin zaman insanı komünistlikle suçluyor, birlik dendiğinde sağcılıkla suçluyorlardı. Çiftçiyi örgütleyin neyle yaparsanız yapın. Amerika en kapitalist ülke, Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da tarım üreticilerinin yüzde 85’i kooperatifleşmiş durumda. Bu işin kurtuluşu kooperatifçiliktir, bu kadar net.”

 

NARENCİYENİN HASAT ÖMRÜNÜ ARTIRMALIYIZ

Çukurova bereketli bir toprak ancak yeterince faydalanabiliyor muyuz? Narenciye konusunda yapılabilecekler var mı, neler tavsiye edersiniz?

“Bu ülkenin tarımının kurtuluşu iki maddeden geçiyor. üreticinin örgütlenmesi ve üretim planlaması.Türkiye’deki birçok ilde kış, kar, yağmurla uğraşıyor insanlar. Adana’da ne yapıyoruz,  Çukurova’nın bereketli topraklarında yılın 12 ayı üretim yapabiliyoruz. Bu bölgenin en önemli tarımsal ürünü narenciye. Narenciyeyi planlamamız gerekiyor. Narenciyenin hasat ömrü yaklaşık 8 ay.  Ortalama ağustosun 15’inden başlar bu iş mayıs ayına kadar sürer. Adana’da hasat eylül ayında başlıyor, ocak sonu narenciye hasadının yüzde 70-80’i bitiyor. Önemli pazarları bu saatten sonra dünyadaki önemli rakibimiz İspanya’ya bırakıyoruz. Bu tarihten sonra yokuz pazarda, Şunu yapmalıyız. Türkiye’nin yaklaşık 1 milyon 150 bin dönüm turunçgil alanı var. Adana’da bu alan 400 bin dekar civarında. Şimdi diyoruz ki portakal fiyatı 50 kuruş satılmıyor, dalında kalıyor. Ne yapacağız üretim planlaması. devlet olarak da teknik insanlar olarak da şunu söyleyeceğiz üreticiye; Değerli üreticimiz, hasat ömrünü uzatmak üzere hasat takvimi ve çeşit seçeceğiz. Normal koşullarda eylül ayında başlayan hasat periyodumuz ocak ayında bitmesin. Hasadı şubat, mart, nisan ayına denk gelen çeşitlerle yapacaksın.”

NARENCİYE ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ KURULSUN

“Türkiye’de turunçgil tarımı ciddi anlamda ülkeye katma değer sağlıyor. Turunçgilin Türkiye coğrafyasında ağırlıklı olarak gelişeceği bölgede Çukurova, Adana’da gelişecek. Yüzde 95’i Akdeniz bölgesinde Adana, Hatay, Mersin, Muğla ve Antalya’da yetiştiriliyor. Dikim alanları Adana’da olacak, iktidardan şunu istiyoruz, özellikle Adana milletvekillerinden. Turunçgil tarımının daha bilimsel ve dünya konjektörüne uygun üretim yapması, çeşitlerinin geliştirilmesi, sorunlarının araştırılması için  Adana’da mutlaka Narenciye Araştırma Enstitüsü kurulmalı. Avrupa zengin bir nüfus. Avrupa ülkelerinin istemiş olduğu mandalin çeşitleri var. Bunun için çalışma yapılması gerekir, Avrupa’daki insanın istediği tat, lezzet ve özellikteki turunçgil çeşitlerini yetiştirirsek pazarlamak daha kolay olur.”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve egemengzt.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.