SAĞLIKLI ÇEVRE İNSAN HAKKIDIR

GÜNDEM 23.05.2021 - 17:05, Güncelleme: 29.12.2022 - 15:20 1438+ kez okundu.
 

SAĞLIKLI ÇEVRE İNSAN HAKKIDIR

Türk Kadınlar Konseyi Derneği (TKKD) Akdeniz Bölge Başkanı Av. Meryem Türktekin:
Türk Kadınlar Konseyi Derneği (TKKD) Akdeniz Bölge Başkanı Av. Meryem Türktekin, Türkiye’nin yıllık katı atık miktarının 35 milyon tona ulaştığını anımsatarak, “Plastik atıkların sadece yüzde 10’unun toplayabiliyoruz. Yani henüz kendi atığımızı bile toplayamıyor ve geri dönüşümünü sağlayamıyoruz” dedi.  Avrupa ülkelerinden Adana’ya işlenmek için ulaştırılan çöplerle ilgili haberler çok dikkat çekti. Dünya televizyonlarından muhabirler bile olaya ilgi gösterip Adana’ya kadar geldi ve bu haberleri servis etti.                                   TKDD Akdeniz Bölge Başkanı Av. Meryem Türktekin, “Sağlıklı çevre insan hakkıdır” diyerek konuyla ilgili gazetemize özel açıklamalar yaptı. İşte o açıklama: “Çevre hakkı; sadece sağlık hakkının değil, yaşam hakkının da kapsamındadır; ve insan hakkıdır. Ülkemizde  halen insan hakkı boyutuyla gündeme alınmıyor ise de, bu hak günümüzde dünyada üçüncü kuşak insan hakları listesine eklenmiştir. UNESCO’nun da insan hakkı olarak kabul ettiği çevre hakkı; barış hakkı, gelişme/kalkınma hakkı, insanlığın ortak mirasından yararlanma hakkı ile birlikte değerlendirilir. Adana’nın ‘Avrupa’nın Çöp Merkezi’ haline geldiği yönündeki haberler bu nedenle çok önemlidir. YETERLİ DENETİM YAPILAMIYOR Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, -Türkiye'nin hiçbir zaman çöp ithalatı yapmadığı belirtilmiş ve Ülkemizin sanayisinin ihtiyaç duyduğu kaliteli ve temiz ham madde için kimlik belgesi olmayan hiçbir dönüştürülebilir atığı ülkemize sokmuyoruz- yönünde açıklama yapılmış ise de; Adana’da basına yansıyan haber ve görüntülerden; -           İthal edilen atıkların bir kısmının yaşam alanımıza – dağa, taşa, yollara, derelere- atıldığı, yakıldığı -           İthal edilip yaşam alanımıza atılan bu atıkların bir kısmının plastik atık da olmadığı, gözle görülür şekilde evsel atıklar içerdiği… -           Ayrıca yasa gereği sıkı denetim koşulları altında çalışması gereken geri dönüşüm firmalarının izinsiz çalıştığı, Anlaşılmaktadır. Tüm bunlar, gümrük kapılarında ve geri dönüşüm firmalarında yeterli denetimin yapılamadığını/kontrol altına alınamadığını göstermektedir. Adana’da bu konunun üzerine gidilmiş, şu ana kadar 32 firmaya ceza kesilmiş, 29  firmanın da faaliyeti durdurulmuştur.  Bu durum, yaşam alanımızın gördüğü zararı, şehrimizin uğradığı imaj kaybını gidermiş değilse de, Adana Valisi Sn. S. ELBAN’ın duyarlılığı ve kararlılığı içimizi rahatlatmıştır. Bu anlamda kendisine teşekkür ediyoruz. Ancak, diğer şehirlerimizde de, ithal edilen atıklarla ilgili bir çok sorun yaşanmaktadır. Örneğin iki gün önce İstanbul/Alibeyköy’de yine bir plastik atık sorunu, son olarak Giresun’da, yine bir geri dönüşüm firmasının yol açtığı çevre kirliliği sorunu kamuoyuna yansımıştır. ATIK İTHALATI TAMAMEN YASAKLANMALIDIR Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, geri dönüşüm tesislerine yeni kriterler getiren bir genelge yayınlandığı belirtilmiş ve plastik atık ithalatının sınırlandırıldığı açıklanmış ise de, bu husus palyatif yöntemlerle çözülemeyecek önemli bir sorundur. Atık ithalatının tamamen yasaklanması gerekmektedir. Türkiye’nin yıllık katı atık miktarı 35 milyon tona ulaşmıştır. Plastik atıklarımızın ise, sadece %10’unu toplayabiliriz.   Yani henüz kendi atığımızı bile toplayamıyor ve geri dönüşümünü sağlayamıyoruz. Buna rağmen  Geenpeace Akdeniz'in - Eurostat ve İngiltere Ulusal İstatistik Dairesi'nden- topladığı verilere baktığımızda; Türkiye’nin 2020 yılında AB ülkeleri ve İngiltere'den yaklaşık 660 bin ton plastik atık ithal ettiğini, plastik atık ithalatında bir önceki yıla göre yüzde 13 artış gerçekleştiğini, Avrupa’nın plastik atıklarını en çok alan ülkenin  2019’da olduğu gibi 2020 yılında da, Türkiye olduğunu görüyoruz. Geri dönüştüreceğiz denilerek ithal edilen bu atıkların bir kısmının ise, çöp yığınları halinde -Adana da 30 farklı alanda- çevreye atılmış olduğunu görüyoruz… Bunun, halk sağlığı ve yaşamın devamlılığı açısından tehlikeli bir gidişat olduğu ortadadır.  GELİŞMİŞ ÜLKELERİN AMACI KENDİ ÇEVRESİNİ KORUMAKTIR Gelişmiş ülkelerin amacı maliyetten ziyade, bizim gibi denetim zaafiyeti yaşanan ve çevreyle ilgili mevzuatı yetersiz olan ülkelere plastik atık adı altında atıklarını satarak, zararlı atıklarından  kurtulmak ve kendi çevresini korumaktır. İthal edilen atıkların tamamının plastik atık olmadığı kamuoyuna yansıyan görüntülerle ortadadır. Avrupa’nın, plastik atıkların geri dönüşüm yoluyla değerlendirilebileceğine ilişkin iddiaları da gerçeği yansıtmamaktadır; -           Uzmanlar, plastik atıkların tamamının geri dönüştürülmediğini, geri dönüşümü teknoloji ile imkansız olan plastik atıklar olduğunu, bunların doğada çok uzun yıllar kaldığını ve ekosistemi bozduğunu söylemektedir. -           Dünyadaki plastik atıkların geri dönüşüm oranına baktığımızda, Greenpeace’in açıklamalarından yeryüzündeki plastik atıkların bugüne kadar sadece % 9’unun geri dönüştürülmüş olduğunu görüyoruz. -           Türkiye’de ise plastik atıklarımızın % 10’unu toplayabildiğimizi, bunun yaklaşık % 60’nı geri dönüştürdüğümü görüyoruz. Yani kendi plastik atıklarımızın % 94’ünü geri dönüştüremiyoruz. -           Katı atık türlerinin tamamının geri dönüştürülme oranına baktığımızda ise, Avrupa Birliğinde % 46, Türkiye de ise % 19 olduğunu görüyoruz. KENDİ ATIĞIMIZI BİLE GERİ DÖNÜŞTÜREMEZKEN ATIK İTHAL EDİYORUZ Yukarda belirttiğim verilerden, kendi atıklarımızı bile toplayıp, geri dönüştüremeyen bir ülke iken ve bu atıklarla çevremiz zaten fazlasıyla kirleniyorken, bizden çok daha fazla geri dönüşüm hacmine, teknolojiye vs. imkana sahip ülkelerin atıklarını ithal ediyoruz. Hukukla, bilimle ve mantıkla çelişen bir ticaret yapıyoruz. YAKINDA ÇİN’İN DURUMUNA DÜŞECEĞİMİZ AÇIKTIR Çin’in yaşadığı tecrübeleri dikkate almalıyız. Dünyanın plastik çöpünü 1990’lardan beri Çin ithal ediyordu, daha sonra vazgeçti. Çünkü şu an bizde olduğu gibi geri dönüşüm firmaları Çin’in çöpünü kirli bulduğu için kendi çöpüne ilgi göstermez oldu. Buna bir de, şuan Adana da olduğu gibi ithal edilen ve geri dönüştürülemeyen atıklar eklenince Çin, çevre kirliliğiyle baş edemedi ve 2017 yılında çöp ithalatını azaltmaya gitti. Önce 24 katı atığı kara listeye aldı ve kağıt, tekstil gibi bazı atıkların ithalatını durdurdu. Buna rağmen dünyanın en kirli ülkesi haline gelmeyi engelleyemeyince 2021 yılı başında, tüm katı atıkların ithalatını yasaklamak zorunda kaldı. Şu an bir çok ilimizde çözüm üretilemeyen çevre kirliliği sorunları yaşanıyor. Marmara denizi ölüm kalım savaşı veriyor. Her yeri deniz salyası kaplamış durumda. Kirliliği, kokuyu bırakın bir tarafa, bazı balık türleri yok olup, gitti... Çevrenin yaşam ortamımız olduğunu ve tüm hakların ancak yaşanabilecek bir ortam varsa, kullanılabileceğini unutmamamız gerekiyor. ÇEVRENİN KİRLENMESİNİ ÖNLEMEK HEPİMİZİN ANAYASAL ÖDEVİDİR Sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkımız; Çevre kanunu vs. mevzuatımızla bir çok açıdan koruma altına alınmış olduğu gibi, taraf olduğumuz evrensel belgelerden 1948 İnsan Hakları Bildirgesinde, Avrupa Sosyal Şartlarında ve 1961 Anayasasından beri anayasalarımız ile de koruma altındadır. Şu anki Anayasamızın 56. Maddesinde açıkça, ‘ Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.’ der. Anayasamızda çevrenin korunmasını destekleyici de bir çok hüküm vardır; … Kişinin dokunulmazlığına, maddi ve manevi varlığının korunmasına ilişkin 17. Maddesi …Yerleşme ve seyahat hürriyetini düzenleyen 23. Maddesi…Toprağın verimli olarak işletilmesini korumakla ve geliştirmekle ilgili 44. Maddesi…vs. gibi… HER VATANDAŞIN İTİRAZ ETME VE TALEPTE BULUNMA HAKKI VAR Çevre, yaşamın devamlılığı açısından hayati öneme sahip bir konu olduğu için anayasamızla;  başta devlet olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlara ve bireylere önemli görev ve sorumluluklar yüklenmiştir. Söz konusu hükümler, aynı zamanda her bir vatandaşa çevreyle ilgili hususlarda talepte bulunma hakkı ve itiraz etme hakkı bahşeder. DOĞANIN DENGESİNİ BOZMAMALIYIZ Ülkemiz, şu an plastik üretiminde de, dünyada altıncı, Avrupa'da ikinci sıradadır. Oysa üretimi ve/veya tüketimi amaç değil araç olarak görmeliyiz. Doğanın dengesini bozma, kaybetme pahasına üreteceğiz diyemeyiz, tüketeceğiz de diyemeyiz.  Bu atıkların ülkemizin denizlerini, yer altı ve yer üstü sularını, toprağını, tarım alanlarını ve havasını kirlettiği, insan sağlığına ve diğer canlıların sağlığına zarar verdiği, gelecek nesillerin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını riske ettiği açıktır. Gelecek nesillere varlıklarını devam ettirebilecek bir çevre bırakmak insani sorumluluklarımız arasındadır. ÇEVRE KALKINMANIN HEM KAYNAĞI HEM DE SINIRI OLMALIDIR Tehlikeli bir büyüme yerine, çevre-ekonomi dengesine koruyan, çevreyi kalkınmanın sadece kaynağı değil, aynı zaman da sınırı olarak gören bir kalkınmayı esas almalıyız. Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar bir bütün olarak düşünülmeli ve korunmalıdır. Aksi halde, kişi hakları da tam olarak gerçekleşemez. Örneğin bu çöp meselesi yüzünden Adanalıların mülkiyet hakkı da zarar görmüştür. Bir taşınmazını satmak isteyen artık eski rahatlıkta alıcı bulamayabilir. Alıcı, çevre temizliğini dikkate alarak başka bir şehirden taşınmaz almayı tercih edebilecektir. SIFIR ATIK PROJESİ DESTEKLENMELİDİR Netice olarak, Sn. Emine Erdoğan’ın himayesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca başlatılan sıfır atık projesini desteklememiz, kendi atığımızı değerlendirmeyi öğrenmemiz ve bir an önce atık ithalatını tamamen yasaklamamız gerektiği görüşündeyim. Aksi halde, atık ithalatından kazanılan para, bu kirliliğin yol açacağı maddi zararları bile karşılamaya yetmeyecektir.”
Türk Kadınlar Konseyi Derneği (TKKD) Akdeniz Bölge Başkanı Av. Meryem Türktekin:

Türk Kadınlar Konseyi Derneği (TKKD) Akdeniz Bölge Başkanı Av. Meryem Türktekin, Türkiye’nin yıllık katı atık miktarının 35 milyon tona ulaştığını anımsatarak, “Plastik atıkların sadece yüzde 10’unun toplayabiliyoruz. Yani henüz kendi atığımızı bile toplayamıyor ve geri dönüşümünü sağlayamıyoruz” dedi. 

Avrupa ülkelerinden Adana’ya işlenmek için ulaştırılan çöplerle ilgili haberler çok dikkat çekti. Dünya televizyonlarından muhabirler bile olaya ilgi gösterip Adana’ya kadar geldi ve bu haberleri servis etti.                                  

TKDD Akdeniz Bölge Başkanı Av. Meryem Türktekin, “Sağlıklı çevre insan hakkıdır” diyerek konuyla ilgili gazetemize özel açıklamalar yaptı. İşte o açıklama:

“Çevre hakkı; sadece sağlık hakkının değil, yaşam hakkının da kapsamındadır; ve insan hakkıdır.

Ülkemizde  halen insan hakkı boyutuyla gündeme alınmıyor ise de, bu hak günümüzde dünyada üçüncü kuşak insan hakları listesine eklenmiştir.

UNESCO’nun da insan hakkı olarak kabul ettiği çevre hakkı; barış hakkı, gelişme/kalkınma hakkı, insanlığın ortak mirasından yararlanma hakkı ile birlikte değerlendirilir.

Adana’nın ‘Avrupa’nın Çöp Merkezi’ haline geldiği yönündeki haberler bu nedenle çok önemlidir.

YETERLİ DENETİM YAPILAMIYOR

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, -Türkiye'nin hiçbir zaman çöp ithalatı yapmadığı belirtilmiş ve Ülkemizin sanayisinin ihtiyaç duyduğu kaliteli ve temiz ham madde için kimlik belgesi olmayan hiçbir dönüştürülebilir atığı ülkemize sokmuyoruz- yönünde açıklama yapılmış ise de;

Adana’da basına yansıyan haber ve görüntülerden;

-           İthal edilen atıkların bir kısmının yaşam alanımıza – dağa, taşa, yollara, derelere- atıldığı, yakıldığı

-           İthal edilip yaşam alanımıza atılan bu atıkların bir kısmının plastik atık da olmadığı, gözle görülür şekilde evsel atıklar içerdiği…

-           Ayrıca yasa gereği sıkı denetim koşulları altında çalışması gereken geri dönüşüm firmalarının izinsiz çalıştığı,

Anlaşılmaktadır.

Tüm bunlar, gümrük kapılarında ve geri dönüşüm firmalarında yeterli denetimin yapılamadığını/kontrol altına alınamadığını göstermektedir.

Adana’da bu konunun üzerine gidilmiş, şu ana kadar 32 firmaya ceza kesilmiş, 29  firmanın da faaliyeti durdurulmuştur.  Bu durum, yaşam alanımızın gördüğü zararı, şehrimizin uğradığı imaj kaybını gidermiş değilse de, Adana Valisi Sn. S. ELBAN’ın duyarlılığı ve kararlılığı içimizi rahatlatmıştır. Bu anlamda kendisine teşekkür ediyoruz.

Ancak, diğer şehirlerimizde de, ithal edilen atıklarla ilgili bir çok sorun yaşanmaktadır. Örneğin iki gün önce İstanbul/Alibeyköy’de yine bir plastik atık sorunu, son olarak Giresun’da, yine bir geri dönüşüm firmasının yol açtığı çevre kirliliği sorunu kamuoyuna yansımıştır.

ATIK İTHALATI TAMAMEN YASAKLANMALIDIR

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, geri dönüşüm tesislerine yeni kriterler getiren bir genelge yayınlandığı belirtilmiş ve plastik atık ithalatının sınırlandırıldığı açıklanmış ise de, bu husus palyatif yöntemlerle çözülemeyecek önemli bir sorundur. Atık ithalatının tamamen yasaklanması gerekmektedir.

Türkiye’nin yıllık katı atık miktarı 35 milyon tona ulaşmıştır. Plastik atıklarımızın ise, sadece %10’unu toplayabiliriz.   Yani henüz kendi atığımızı bile toplayamıyor ve geri dönüşümünü sağlayamıyoruz.

Buna rağmen  Geenpeace Akdeniz'in - Eurostat ve İngiltere Ulusal İstatistik Dairesi'nden- topladığı verilere baktığımızda; Türkiye’nin 2020 yılında AB ülkeleri ve İngiltere'den yaklaşık 660 bin ton plastik atık ithal ettiğini, plastik atık ithalatında bir önceki yıla göre yüzde 13 artış gerçekleştiğini, Avrupa’nın plastik atıklarını en çok alan ülkenin  2019’da olduğu gibi 2020 yılında da, Türkiye olduğunu görüyoruz.

Geri dönüştüreceğiz denilerek ithal edilen bu atıkların bir kısmının ise, çöp yığınları halinde -Adana da 30 farklı alanda- çevreye atılmış olduğunu görüyoruz…

Bunun, halk sağlığı ve yaşamın devamlılığı açısından tehlikeli bir gidişat olduğu ortadadır. 

GELİŞMİŞ ÜLKELERİN AMACI KENDİ ÇEVRESİNİ KORUMAKTIR

Gelişmiş ülkelerin amacı maliyetten ziyade, bizim gibi denetim zaafiyeti yaşanan ve çevreyle ilgili mevzuatı yetersiz olan ülkelere plastik atık adı altında atıklarını satarak, zararlı atıklarından  kurtulmak ve kendi çevresini korumaktır.

İthal edilen atıkların tamamının plastik atık olmadığı kamuoyuna yansıyan görüntülerle ortadadır.

Avrupa’nın, plastik atıkların geri dönüşüm yoluyla değerlendirilebileceğine ilişkin iddiaları da gerçeği yansıtmamaktadır;

-           Uzmanlar, plastik atıkların tamamının geri dönüştürülmediğini, geri dönüşümü teknoloji ile imkansız olan plastik atıklar olduğunu, bunların doğada çok uzun yıllar kaldığını ve ekosistemi bozduğunu söylemektedir.

-           Dünyadaki plastik atıkların geri dönüşüm oranına baktığımızda, Greenpeace’in açıklamalarından yeryüzündeki plastik atıkların bugüne kadar sadece % 9’unun geri dönüştürülmüş olduğunu görüyoruz.

-           Türkiye’de ise plastik atıklarımızın % 10’unu toplayabildiğimizi, bunun yaklaşık % 60’nı geri dönüştürdüğümü görüyoruz. Yani kendi plastik atıklarımızın % 94’ünü geri dönüştüremiyoruz.

-           Katı atık türlerinin tamamının geri dönüştürülme oranına baktığımızda ise, Avrupa Birliğinde % 46, Türkiye de ise % 19 olduğunu görüyoruz.

KENDİ ATIĞIMIZI BİLE GERİ DÖNÜŞTÜREMEZKEN ATIK İTHAL EDİYORUZ

Yukarda belirttiğim verilerden, kendi atıklarımızı bile toplayıp, geri dönüştüremeyen bir ülke iken ve bu atıklarla çevremiz zaten fazlasıyla kirleniyorken, bizden çok daha fazla geri dönüşüm hacmine, teknolojiye vs. imkana sahip ülkelerin atıklarını ithal ediyoruz.

Hukukla, bilimle ve mantıkla çelişen bir ticaret yapıyoruz.

YAKINDA ÇİN’İN DURUMUNA DÜŞECEĞİMİZ AÇIKTIR

Çin’in yaşadığı tecrübeleri dikkate almalıyız. Dünyanın plastik çöpünü 1990’lardan beri Çin ithal ediyordu, daha sonra vazgeçti. Çünkü şu an bizde olduğu gibi geri dönüşüm firmaları Çin’in çöpünü kirli bulduğu için kendi çöpüne ilgi göstermez oldu. Buna bir de, şuan Adana da olduğu gibi ithal edilen ve geri dönüştürülemeyen atıklar eklenince Çin, çevre kirliliğiyle baş edemedi ve 2017 yılında çöp ithalatını azaltmaya gitti. Önce 24 katı atığı kara listeye aldı ve kağıt, tekstil gibi bazı atıkların ithalatını durdurdu. Buna rağmen dünyanın en kirli ülkesi haline gelmeyi engelleyemeyince 2021 yılı başında, tüm katı atıkların ithalatını yasaklamak zorunda kaldı.

Şu an bir çok ilimizde çözüm üretilemeyen çevre kirliliği sorunları yaşanıyor. Marmara denizi ölüm kalım savaşı veriyor. Her yeri deniz salyası kaplamış durumda. Kirliliği, kokuyu bırakın bir tarafa, bazı balık türleri yok olup, gitti...

Çevrenin yaşam ortamımız olduğunu ve tüm hakların ancak yaşanabilecek bir ortam varsa, kullanılabileceğini unutmamamız gerekiyor.

ÇEVRENİN KİRLENMESİNİ ÖNLEMEK HEPİMİZİN ANAYASAL ÖDEVİDİR

Sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkımız;

Çevre kanunu vs. mevzuatımızla bir çok açıdan koruma altına alınmış olduğu gibi, taraf olduğumuz evrensel belgelerden 1948 İnsan Hakları Bildirgesinde, Avrupa Sosyal Şartlarında ve 1961 Anayasasından beri anayasalarımız ile de koruma altındadır.

Şu anki Anayasamızın 56. Maddesinde açıkça, ‘ Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.’ der.

Anayasamızda çevrenin korunmasını destekleyici de bir çok hüküm vardır; … Kişinin dokunulmazlığına, maddi ve manevi varlığının korunmasına ilişkin 17. Maddesi …Yerleşme ve seyahat hürriyetini düzenleyen 23. Maddesi…Toprağın verimli olarak işletilmesini korumakla ve geliştirmekle ilgili 44. Maddesi…vs. gibi…

HER VATANDAŞIN İTİRAZ ETME VE TALEPTE BULUNMA HAKKI VAR

Çevre, yaşamın devamlılığı açısından hayati öneme sahip bir konu olduğu için anayasamızla;  başta devlet olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlara ve bireylere önemli görev ve sorumluluklar yüklenmiştir.

Söz konusu hükümler, aynı zamanda her bir vatandaşa çevreyle ilgili hususlarda talepte bulunma hakkı ve itiraz etme hakkı bahşeder.

DOĞANIN DENGESİNİ BOZMAMALIYIZ

Ülkemiz, şu an plastik üretiminde de, dünyada altıncı, Avrupa'da ikinci sıradadır.

Oysa üretimi ve/veya tüketimi amaç değil araç olarak görmeliyiz. Doğanın dengesini bozma, kaybetme pahasına üreteceğiz diyemeyiz, tüketeceğiz de diyemeyiz.

 Bu atıkların ülkemizin denizlerini, yer altı ve yer üstü sularını, toprağını, tarım alanlarını ve havasını kirlettiği, insan sağlığına ve diğer canlıların sağlığına zarar verdiği, gelecek nesillerin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını riske ettiği açıktır.

Gelecek nesillere varlıklarını devam ettirebilecek bir çevre bırakmak insani sorumluluklarımız arasındadır.

ÇEVRE KALKINMANIN HEM KAYNAĞI HEM DE SINIRI OLMALIDIR

Tehlikeli bir büyüme yerine, çevre-ekonomi dengesine koruyan, çevreyi kalkınmanın sadece kaynağı değil, aynı zaman da sınırı olarak gören bir kalkınmayı esas almalıyız.

Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar bir bütün olarak düşünülmeli ve korunmalıdır. Aksi halde, kişi hakları da tam olarak gerçekleşemez.

Örneğin bu çöp meselesi yüzünden Adanalıların mülkiyet hakkı da zarar görmüştür. Bir taşınmazını satmak isteyen artık eski rahatlıkta alıcı bulamayabilir. Alıcı, çevre temizliğini dikkate alarak başka bir şehirden taşınmaz almayı tercih edebilecektir.

SIFIR ATIK PROJESİ DESTEKLENMELİDİR

Netice olarak, Sn. Emine Erdoğan’ın himayesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca başlatılan sıfır atık projesini desteklememiz, kendi atığımızı değerlendirmeyi öğrenmemiz ve bir an önce atık ithalatını tamamen yasaklamamız gerektiği görüşündeyim.

Aksi halde, atık ithalatından kazanılan para, bu kirliliğin yol açacağı maddi zararları bile karşılamaya yetmeyecektir.”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve egemengzt.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.