“İklim değişikliği ile yaşam değişiyor”

GÜNDEM 27.02.2025 - 13:43, Güncelleme: 27.02.2025 - 13:43 2273+ kez okundu.
 

“İklim değişikliği ile yaşam değişiyor”

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, küresel iklim değişikliğinin, Doğu Akdeniz’deki tarım alanlarının yüzde 30’unu tehdit altında bıraktığını söyledi
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, küresel iklim değişikliğinin, dünyanın geleceğini olumsuz etkileyecek boyutlarda değişimleri de beraberinde getirdiğini söyledi. Yüksek sıcaklıkların başta tarım olmak üzere çalışma yaşamı dahil her kesimi doğrudan etkilemesinin beklendiğini kaydeden Gürer, bölgesel göçlerin de bunun bir parçası olacağına dikkat çekti. Gürer, “Daha fazla ısınma; öngörülmeyen bir küresel su döngüsü yaratılması, yıkıcı seller, aşırı deniz seviyesi olayları, orman yangınları, yoğun fırtınalar, kum fırtınaları, ani hava değişimleri, yaşamı sorunlu kılacaktır. Dirençli ve yaşanabilir bir gelecek, her olumsuzluğa rağmen yine de olasıdır. İklim değişikliği bugünden gıda güvenliğini de etkilemektedir. Aşırı sıcaklıkların beraberinde ölümleri getirmesi, ruh sağlığını bozması, yeni hastalıkların ortaya çıkmasının yanında su güvenliğinden başlayarak oluşabilecek sorunlara bugünden çözüm aranması dahi önemlidir. İnsan kaynaklı küresel ısınmanın sınırlandırılması için net sıfır karbon emisyonu gerekiyor. Arazimizi, ormanları ve ekosistemi korumak, iyileştirmek; su kaynaklarını doğru planlamak; kuraklığa, depreme, olası felaketlere, hortuma ve ani oluşumlara karşı duyarlı politikalar geliştirmekle olasıdır” dedi. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün  küresel ısınma artışının tam zamanlı iş eşdeğeri kayba neden olacağını ve toplam çalışma saatlerinin yüzde 2,2’sini yüksek sıcaklık nedeniyle kaybedeceğini öngördüğünü dile getiren Gürer, “Hiç şüphesiz, sürecin doğru yönetilmesinde şeffaflık, etkin yönetim, katılım, liyakat, hesap verebilirlik, adalet, hukuka uygunluk, insan haklarına saygı, yerinde yönetim, güçlü sivil toplum, iyi yönetişim ve sürdürülebilirlik önemli olacaktır” dedi. Bilim insanlarının araştırmalarına göre sıcaklıklarda 1 ve 2 derecelik artışın öngörüldüğünü ifade eden Gürer, şöyle devam etti: “2023-2025 yıllarına ilişkin Orta Vadeli Program'da yer alan 21 madde, "Yeşil Dönüşüm" başlığı altında tanımlandı. Alışılagelmiş iş yapış şekilleri, zararlı arazi yönetimi, fosil yakıt, maden çıkarma, kömür, petrol ve doğal gaz altyapısının sürekli genişlemesi, iyi planlanmadığı takdirde Türkiye'nin geleceği açısından da sorunların derinleşeceğini gösteriyor. Aşırı sıcaklar yüzünden oluşabilecek süreçte balıkçılık türlerinin yüzde 10'unun kaybedileceği, nesli tükenmiş türlerin yüzde 20'ye erişeceği, yağış rejimi öngörülen değişim, hava sıcaklığı nedeniyle toprak erozyonlarının artacağı ve Akdeniz Bölgesi'nde tarım alanlarının yüzde 30'unun tehdit altında olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu yüzde 30'luk tehdit alanının Türkiye'nin önemli ölçüde sebzesini, meyvesini ve üretimini sağlayan bir bölge olduğu unutulmamalı. Türkiye'nin bu yönde de yapacakları düzenlemelerde bu sürece doğru bakması gerekir. Son günlerde oluşan don olayı dahi Türkiye'nin bu anlamda ne kadar eksik noktada olduğunun göstergesi. Çünkü işlenmiş gıdayı, dondurulmuş gıdayı, katma değerli ürünü ya da iyi depolamayla elde edilen ürünleri daha fazla zincir kopmadan kullanabilme olanağı varken, bunlardan mahrum olmanın ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlar gıdayı da problemli kılmakta ve arz güvenliği sorunu yaratmakta. Bu işin ileriki aşamasında da problemlerin daha da derinleşeceği görülüyor. Bu anlamda, iklim değişikliğinin uluslararası tedarik zincirinde de problem yaratacağı net. Yurt dışından ithal edilen ürünlerin, bu anlamda geleceğimiz açısından arz güvenliği sorunu yaratacağının görülmesi ve bu ithalatçı kafadan vazgeçilerek Türkiye'nin kendi kendine yetebilir bir noktaya getirilmesi şarttır. Ayrıca olası sorun olan bölgelerin dışında en azından iklim değişikliğiyle ortaya çıkabilecek olumsuzluklara karşı yapılanmanın daha iyi gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İthal ürünün gelişi, ihraç ürünün gidişi soruna dönüşebilir. Türkiye'nin ihracatta sağladığı özellikle gıdayla ilgili gelirin, bu süreç doğru yönetilmediğinde düşeceğini unutmamak gerekir. Şunu görmekte fayda var: Bugün don gerçekleşen Akdeniz Bölgesi, narenciye üretiminin olduğu önemli bir bölge. Muz dâhil farklı ürünlerin bu bölgeden yurt dışına gittiği düşünüldüğünde, yapılmış bağlantıların dahi bu süreçten olumsuz etkileneceğini bugünden saptamak yararlı olacaktır. İklim krizi yalnızca sel, yangın ve aşırı iklim olaylarının oluşumunu yaratmıyor. Bunun yanı sıra, belirttiğim gibi, hem göçleri hem gıdadaki arz sorununu tetikliyor. Bugün dünyada bu yolla bazı düzenlemeleri gündeme alanlar, mevcut sistemde kendi sömürü anlayışlarını ortadan kaldıracak uygulamaları geliştirmiyorlar. Örneğin, hayvancılık konusunda bizim gibi ülkelere yaptırımcı olmaya çalışıyorlar. Ancak dünyada tarımda en önde olan, dünyaya ürün veren Hindistan, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya gibi ülkeler, Türkiye’ye ya da Türkiye gibi ülkelere verdikleri akılları kendileri uygulamıyorlar. Çünkü burada bir yapay etin, Birleşmiş Milletler’in öngörüsüne göre, 2030 yılında yüzde 10’a ulaşacağı belirtiliyor. Yani ticaretleşen tarımla ortaya çıkan tablo, bu kesimleri tümden yok ederek kazançlarını artırmaya yönelik bir sömürü anlayışını beraberinde tetikliyor. Dünyada ilaç ya da gübre gibi belli ürünlerde, belli aile gruplarının kontrolünde olan ve onların verdikleriyle dünya tarımının şekillendiği bir süreç dikkate alındığında, birileri daha çok kazanmayı amaçlarken, başkalarının kendi alanlarındaki varlıklarını daraltmayı hedefliyorlar. Buna karşı da dikkatli olunması gerekiyor. Farklı ülkelerin dünyadaki bu felaketleri ve olumsuzlukları tanımladığı süreçte, bizim gibi ülkelere yaptırımcı; kendileri ise bu işin kaymağını yiyici konuma geliyorlar. Sistemi bu yönüyle iyi takip etmek gerekiyor. Gıda zincirinde her halkanın, iklim değişikliği, kuraklık ve ekonomik krizler tarafından daha fazla tehdit edildiğini görmek gerekiyor. Bu kanun da bu konuda çok bir düzenleme içermiyor. Ancak satır arasında, örneğin cezalandırmalarda, yarın salınımı arttı diye hayvancılık yapan birine ceza kesilmeyeceğinin garantisi yok. Çünkü burada bir tanımlama yer almadığı için, buna benzer uygulamaların yaşanma ihtimalinin olduğunu belirtmek gerekir. Ayrıca şunu da söylemekte yarar var: Örneğin, bir şeker pancarı, kendinden sonra ekilen ürüne yüzde 20 oranında verim artışı sağlarken, aynı zamanda salınım açısından da en faydalı ürünlerden biri. Fotosentez sonucu havaya verdiği oksijen miktarı, 6 kişinin bir yıllık ihtiyacını karşılayabiliyor. Bize akıl verenler, 'Siz bu şeker pancarını üretmekten vazgeçin de bunun yerine nişasta bazlı şurup üretin' diyor. Nişasta bazlı şurupla elde edilen ürünlerin dünya üzerindeki değerlerine baktığınızda, şeker pancarına kıyasla çok daha fazla çevresel olumsuz etkisi olduğunu görüyorsunuz. Bu bize dayatılan, aslında onların kendi kazançlarını artıran modellerden oluşuyor. Bu süreçte gençlerin bu işe katkısı ve katılımını artırmak da bir ihtiyaç. Çünkü geleceğin o gençlerin düşünsel yapılarıyla kurulacağı unutulmamalıdır”
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, küresel iklim değişikliğinin, Doğu Akdeniz’deki tarım alanlarının yüzde 30’unu tehdit altında bıraktığını söyledi

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, küresel iklim değişikliğinin, dünyanın geleceğini olumsuz etkileyecek boyutlarda değişimleri de beraberinde getirdiğini söyledi. Yüksek sıcaklıkların başta tarım olmak üzere çalışma yaşamı dahil her kesimi doğrudan etkilemesinin beklendiğini kaydeden Gürer, bölgesel göçlerin de bunun bir parçası olacağına dikkat çekti. Gürer, “Daha fazla ısınma; öngörülmeyen bir küresel su döngüsü yaratılması, yıkıcı seller, aşırı deniz seviyesi olayları, orman yangınları, yoğun fırtınalar, kum fırtınaları, ani hava değişimleri, yaşamı sorunlu kılacaktır. Dirençli ve yaşanabilir bir gelecek, her olumsuzluğa rağmen yine de olasıdır. İklim değişikliği bugünden gıda güvenliğini de etkilemektedir. Aşırı sıcaklıkların beraberinde ölümleri getirmesi, ruh sağlığını bozması, yeni hastalıkların ortaya çıkmasının yanında su güvenliğinden başlayarak oluşabilecek sorunlara bugünden çözüm aranması dahi önemlidir. İnsan kaynaklı küresel ısınmanın sınırlandırılması için net sıfır karbon emisyonu gerekiyor. Arazimizi, ormanları ve ekosistemi korumak, iyileştirmek; su kaynaklarını doğru planlamak; kuraklığa, depreme, olası felaketlere, hortuma ve ani oluşumlara karşı duyarlı politikalar geliştirmekle olasıdır” dedi.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün  küresel ısınma artışının tam zamanlı iş eşdeğeri kayba neden olacağını ve toplam çalışma saatlerinin yüzde 2,2’sini yüksek sıcaklık nedeniyle kaybedeceğini öngördüğünü dile getiren Gürer, “Hiç şüphesiz, sürecin doğru yönetilmesinde şeffaflık, etkin yönetim, katılım, liyakat, hesap verebilirlik, adalet, hukuka uygunluk, insan haklarına saygı, yerinde yönetim, güçlü sivil toplum, iyi yönetişim ve sürdürülebilirlik önemli olacaktır” dedi.
Bilim insanlarının araştırmalarına göre sıcaklıklarda 1 ve 2 derecelik artışın öngörüldüğünü ifade eden Gürer, şöyle devam etti:
“2023-2025 yıllarına ilişkin Orta Vadeli Program'da yer alan 21 madde, "Yeşil Dönüşüm" başlığı altında tanımlandı. Alışılagelmiş iş yapış şekilleri, zararlı arazi yönetimi, fosil yakıt, maden çıkarma, kömür, petrol ve doğal gaz altyapısının sürekli genişlemesi, iyi planlanmadığı takdirde Türkiye'nin geleceği açısından da sorunların derinleşeceğini gösteriyor. Aşırı sıcaklar yüzünden oluşabilecek süreçte balıkçılık türlerinin yüzde 10'unun kaybedileceği, nesli tükenmiş türlerin yüzde 20'ye erişeceği, yağış rejimi öngörülen değişim, hava sıcaklığı nedeniyle toprak erozyonlarının artacağı ve Akdeniz Bölgesi'nde tarım alanlarının yüzde 30'unun tehdit altında olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu yüzde 30'luk tehdit alanının Türkiye'nin önemli ölçüde sebzesini, meyvesini ve üretimini sağlayan bir bölge olduğu unutulmamalı. Türkiye'nin bu yönde de yapacakları düzenlemelerde bu sürece doğru bakması gerekir.
Son günlerde oluşan don olayı dahi Türkiye'nin bu anlamda ne kadar eksik noktada olduğunun göstergesi. Çünkü işlenmiş gıdayı, dondurulmuş gıdayı, katma değerli ürünü ya da iyi depolamayla elde edilen ürünleri daha fazla zincir kopmadan kullanabilme olanağı varken, bunlardan mahrum olmanın ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlar gıdayı da problemli kılmakta ve arz güvenliği sorunu yaratmakta. Bu işin ileriki aşamasında da problemlerin daha da derinleşeceği görülüyor. Bu anlamda, iklim değişikliğinin uluslararası tedarik zincirinde de problem yaratacağı net. Yurt dışından ithal edilen ürünlerin, bu anlamda geleceğimiz açısından arz güvenliği sorunu yaratacağının görülmesi ve bu ithalatçı kafadan vazgeçilerek Türkiye'nin kendi kendine yetebilir bir noktaya getirilmesi şarttır. Ayrıca olası sorun olan bölgelerin dışında en azından iklim değişikliğiyle ortaya çıkabilecek olumsuzluklara karşı yapılanmanın daha iyi gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İthal ürünün gelişi, ihraç ürünün gidişi soruna dönüşebilir. Türkiye'nin ihracatta sağladığı özellikle gıdayla ilgili gelirin, bu süreç doğru yönetilmediğinde düşeceğini unutmamak gerekir. Şunu görmekte fayda var: Bugün don gerçekleşen Akdeniz Bölgesi, narenciye üretiminin olduğu önemli bir bölge. Muz dâhil farklı ürünlerin bu bölgeden yurt dışına gittiği düşünüldüğünde, yapılmış bağlantıların dahi bu süreçten olumsuz etkileneceğini bugünden saptamak yararlı olacaktır.
İklim krizi yalnızca sel, yangın ve aşırı iklim olaylarının oluşumunu yaratmıyor. Bunun yanı sıra, belirttiğim gibi, hem göçleri hem gıdadaki arz sorununu tetikliyor. Bugün dünyada bu yolla bazı düzenlemeleri gündeme alanlar, mevcut sistemde kendi sömürü anlayışlarını ortadan kaldıracak uygulamaları geliştirmiyorlar. Örneğin, hayvancılık konusunda bizim gibi ülkelere yaptırımcı olmaya çalışıyorlar. Ancak dünyada tarımda en önde olan, dünyaya ürün veren Hindistan, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya gibi ülkeler, Türkiye’ye ya da Türkiye gibi ülkelere verdikleri akılları kendileri uygulamıyorlar. Çünkü burada bir yapay etin, Birleşmiş Milletler’in öngörüsüne göre, 2030 yılında yüzde 10’a ulaşacağı belirtiliyor. Yani ticaretleşen tarımla ortaya çıkan tablo, bu kesimleri tümden yok ederek kazançlarını artırmaya yönelik bir sömürü anlayışını beraberinde tetikliyor. Dünyada ilaç ya da gübre gibi belli ürünlerde, belli aile gruplarının kontrolünde olan ve onların verdikleriyle dünya tarımının şekillendiği bir süreç dikkate alındığında, birileri daha çok kazanmayı amaçlarken, başkalarının kendi alanlarındaki varlıklarını daraltmayı hedefliyorlar. Buna karşı da dikkatli olunması gerekiyor. Farklı ülkelerin dünyadaki bu felaketleri ve olumsuzlukları tanımladığı süreçte, bizim gibi ülkelere yaptırımcı; kendileri ise bu işin kaymağını yiyici konuma geliyorlar. Sistemi bu yönüyle iyi takip etmek gerekiyor.
Gıda zincirinde her halkanın, iklim değişikliği, kuraklık ve ekonomik krizler tarafından daha fazla tehdit edildiğini görmek gerekiyor. Bu kanun da bu konuda çok bir düzenleme içermiyor. Ancak satır arasında, örneğin cezalandırmalarda, yarın salınımı arttı diye hayvancılık yapan birine ceza kesilmeyeceğinin garantisi yok. Çünkü burada bir tanımlama yer almadığı için, buna benzer uygulamaların yaşanma ihtimalinin olduğunu belirtmek gerekir. Ayrıca şunu da söylemekte yarar var: Örneğin, bir şeker pancarı, kendinden sonra ekilen ürüne yüzde 20 oranında verim artışı sağlarken, aynı zamanda salınım açısından da en faydalı ürünlerden biri. Fotosentez sonucu havaya verdiği oksijen miktarı, 6 kişinin bir yıllık ihtiyacını karşılayabiliyor. Bize akıl verenler, 'Siz bu şeker pancarını üretmekten vazgeçin de bunun yerine nişasta bazlı şurup üretin' diyor. Nişasta bazlı şurupla elde edilen ürünlerin dünya üzerindeki değerlerine baktığınızda, şeker pancarına kıyasla çok daha fazla çevresel olumsuz etkisi olduğunu görüyorsunuz. Bu bize dayatılan, aslında onların kendi kazançlarını artıran modellerden oluşuyor. Bu süreçte gençlerin bu işe katkısı ve katılımını artırmak da bir ihtiyaç. Çünkü geleceğin o gençlerin düşünsel yapılarıyla kurulacağı unutulmamalıdır”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve egemengzt.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.