Bazı tarihler vardır; takvimdeki bir günden fazlasıdır. Onlar, bir milletin kaderine kazınır, ruhuna işlenir. 19 Mayıs 1919, işte böyle bir tarihtir. Sadece bir vapurun Samsun limanına yanaşması değil; esareti reddeden bir milletin, küllerinden yeniden doğmaya karar verdiği gündür. O gün, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu topraklarına ilk adımı, bir ulusun istikbale yürüyüş marşı olmuştur.
Çünkü 19 Mayıs, bir başlangıçtır. Yokluklar içindeki bir halkın, yedi düvele karşı “Biz hâlâ buradayız!” dediği gündür. Sevr’le esir edilmeye çalışılan bir milletin, zincirlerini kırıp hürriyetini yeniden inşa etmek için ayağa kalktığı andır. Bir ölür, bin doğarız diyerek; toprağın altına düşen her canın, toprağın üstünde bin umut olarak yeşerdiği destansı bir uyanıştır.
Atatürk için 19 Mayıs yalnızca bir gün değil, bir ruhtur. O ruh ki, Bandırma Vapuru’na binip Samsun’a çıktığında yalnız değildi. Ardında vatan aşkıyla yanan milyonların sönmeyen ateşi, gözünde ise tam bağımsız bir milletin hayali vardı. Karadeniz’in suları dalgalanırken, Anadolu’nun yüreği de dalgalanıyordu. Çünkü o an, milletin kaderini kendi elleriyle yazmaya karar verdiği andı.
O gün başlatılan mücadele, sadece silahla değil, iradeyle, kararlılıkla ve inançla verildi. Sivas’ta bir meşale yakıldı, Erzurum’da bir yemin edildi, Amasya’da bir manifesto yazıldı. Ve nihayet Ankara’da, yeni bir devletin temelleri atıldı. Hepsi, o ilk adımın, 19 Mayıs sabahının yankılarıydı.
Bugün bize düşen ise, o ruhu yaşatmak, o mücadeleyi anlamak ve o iradeye sahip çıkmaktır. Çünkü 19 Mayıs, sadece bir tarih değildir; bir duruştur, bir haykırıştır, bir isyandır. Teslim olmayanların, diz çökmeyenlerin, baş eğmeyenlerin bayramıdır. Gençliğe armağan edilen bu gün, aslında bir milletin sonsuz gençliğinin ilanıdır.
Ve biz hâlâ buradayız.
Bitmedi. Bitmeyecek.
Çünkü biz, bir ölür, bin doğarız.
“Bütün ümidim gençliktedir.”
— Gazi Mustafa Kemal Atatürk