Termik Santrallerin Sessiz Çığlıkları
Termik Santrallerin Sessiz Çığlıkları
Kömürlü Termik Santraller hızla çoğalırken Adana’da işleyen ve inşası süren santrallerle ilgili sessiz çığlıklar duyuluyor… Çevrecilerin ve çevre koruma derneklerinin tepkisini çeken santraller, ısrarla çoğalmaya devam ediyor. Bu duruma tepki gösterenlerden bir ide Adana Barosu Çevre komisyonu üyesi Avukat İsmail Hakkı Atal. Santrallerin iptali için açtığı davalar ve yasal süreçlerden, kömürlü termik santrallerinin Adana’dan başlayıp tüm ekosisteme verdiği zararlara uzanan söyleşimizde santrallerin gerçek yüzünü masaya yatırdık.
Adana’da kömürlü termik santrallerin durumu nedir, gerek yasal gerek potansiyel oluşumları hakkında bilgi verir misiniz?
Termik santral sayısı bölgemizde sürekli değişmekte. Plan ve program yok. Lisans verilen santralin birden çıkarıldığını ya da sonra geri konduğunu görmek mümkün. Ben 2005 yılından beri su gözü termik santrali mücadelesi içerisindeyim. O zaman insanlar bunun nasıl bir zararı olduğunun farkında değildi. Bir şekilde çok iyi olacağına ticaret ve istihdam yaratılacağına inanılıyordu.
“Her an zehirleniyoruz!”
Daha sonra zamanla denizde balık bitti, su sıcaklığı değişti. Buna bağlı olarak ekosistem döngüsü ile farklı balıklar ortaya çıktı. Atmosfere yayılan gazlar toprağa düşmeye başladı ve yer altı sularına karıştı. Yediğiniz ekmek bile kansorejen hale dönüştü. O topraktan beslenen hayvanın sütünü içiyoruz, böylelikle her açıdan her an zehirleniyoruz. Gözle görülemeyen gazların içindeki ağır metalleri süzebilen bir sistem henüz icat edilmedi. Sırf bu açıdan bile çok büyük bir tehlike içindeyiz. 2009 da baktık bölgede 17 termik santral dosyası olmuş ve 8 tanesine lisans verilmişti. Biz de o 8 santral hakkında lisans iptal davası açtık. Davaların kümülatif etki sebebine dayandırdık. Bir termik santral kurulurken yanında gübre tesisleri ve fabrikalar da kuruluyor. Birbirine eşdeğer derecede zararlı 10 civarında işletme var diyelim ÇED yönetmeliğine göre yeni kurulacak termik santralde 50 km deki tesis hesap edilmiyor. Hesaplamalar tek termik santral olacakmış gibi yapılıyor. Bunun için tek bir santralin etkisi doğanın tolere edeceği sınırlarda gibi gösteriliyor ama durum böyle değil. Bugün işletmeyi sona erdirseniz doğanın tolere etmesi elli yıl alıyor. Onlarca santrali düşünün milyonlarca insan kanser olacak. 150 km öteye radyoaktif madde yayılmasından bahsediyoruz. Biz 8 termik santrali “Bunların toplam etkisi hesap edilmelidir”. Diyerek hepsine lisans iptali davası açtık. 15 kişilik heyette 7 ye karşı 8 oyla biz haklı bulunduk.
Termik santrallerle ilgili yerel yönetim ve hükümetin hukuksal veya umumi anlamda izlemesi gereken politikalar nelerdir sizce? Santrallere karşı bir politika izlenmesi gerekiyorken tam tersi yapılmakta diyebilir miyiz?
Elbette. Hükümet termik santralleri destekliyor. Yeni yasada doğrudan menfaat ilanı koşulu var artık Baro, Tabip Odası veya TMMOB dava açamayacak. Bazı davalarda masraf çıkıyor. Davacı ödeyemezse sonradan hazineden karşılanırdı; şimdi bunun önünü kesmek için davanın başında tüm masraflar peşin alınır diye kanun çıkıyor. Böyle olunca davamız direk reddedilecek, açamadığımız için. Kamu yararına olan davaları koruyan yasalar yerine bu tarz yasalar çıkarılıyor. Elimiz kolumuz bağlanıyor yapabileceğimiz çok fazla bir şey kalmayacak.
“Yerel Yönetimler Güçlü Muhalefet Oluşturmalıdır”
Belediyeler açısından yerel yönetimlerin yapabileceği şeyler var bunlar; termik santral, hes, petrol tesisi ve çimento fabrikası olduğu zaman il çevre düzen planlamasına işlemek zorunda bu planlar belediye meclislerinde onaylanıyor. Dolayısıyla bu planların oylanmaması sağlanabilir. Ama oylanmadığı takdirde çevre ve şehircilik bakanlığı alternatif bir plan yapıp yürürlüğe sokabiliyor böyle bir durumda var. Belediyeler bu konuda güçlü bir muhalefet geliştirebilirler.
Suyun özelleştirilmesi ne gibi zararlar oluşturuyor?
Burada paradoksal bir durum var suyun bu kadar değerli hale gelmesine sebep olan şey kapitalizm. Biliyorsunuz küresel ısınmaya kömür ve petrol neden oluyor. Bu nedenle su aranır hale gelmeye başlayacak. Yer altı suları ile ilgili yeni yasal yönetmelikler var. Artık çiftçiler istedikleri gibi yer altı suyunu kullanamayacaklar.
Peki, termik santrallerin engellenmesi için üstümüze ne gibi görevler düşüyor neler yapabiliriz?
Biz avukat, sizler gazeteci olarak elimizden geleni yapmaya çalıştığımızı düşünüyorum. Ama vatandaş bu konuda duyarsız kalıyor. Türkiye’de 80 bin civarında avukat var, bu avukatlardan gönüllü olarak bu çevre davalarıyla ilgilenen avukat sayısı elli civarında. İşte bu sayıdan bile duyarlılık oranını anlayabiliriz. Topluma bu konuyu anlattığınız zaman “Çocuklarınız zehirleniyor” dediğimiz halde toplum konunun ciddiyetini anlamıyor, umursamıyor. Bunu algılayabilecek insanlarda bile garip bir boş vermişlik var.
Ben bu duyarsızlığı biraz da medyaya bağlıyorum siz ne dersiniz?
Evet. Ama toplumun kültürlü bilinçli insanlarını nasıl etkiliyor anlayamıyorum. Maddiyatın da büyük rolü var. Geçim kaygısı ile uğraşan insanlarımız bu konuyla ilgilenmiyor elbette fakat bu konu sağlık ile alakalı. Sağlık olmadığı zaman hayat nasıl ilerleyecek? Bu konuyla ilgilenen insan sayımız çok az sayımızın çok fazla olması gerekiyor.
“Madde Sevgisi Aşılanıyor”
Değerlendirme ölçütü olarak bakıyorum, maddi durumu yeterli, kültürlü insanlar bile bu konuya önem vermiyor madde daha değerli bir hale geldi. Hayat hızlandı. Kapitalizmin getirdiği tüketim kültürü çok önemli bir husus. Sistem insanları üreterek mutlu etmeye yöneltmek yerine tüketerek sahte mutluluk yaşama dünyası sağlıyor. “En lüks eşyayı al mutlu ol” felsefesi üzerinden geçici mutluluk aşılanıyor.
“20 yıl içinde su ve yemek savaşları bekleniyor!”
Bilim insanları önümüzdeki 20 yıl içinde su ve yemek savaşları çıkacağını öngörüyor. Dünya nüfusunun 2 milyarının öleceğini tahmin ediyorlar.
Kızılderililerin bir sözü var; “Son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam; paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.” Aslında bu söz anlaşılabilseydi doğaya, ekosisteme zarar veren bu tip oluşumlar inşa edilmezdi.
Kömürlü Termik Santrallerin hukuksal tabanında durum böyle, gelin bir de tarımsal açıdan zararlarını Ziraat Mühendisi Mustafa Enis Örnek’ten öğrenelim:
Termik santrallerin yapılmasının doğaya ve tarıma zararları nelerdir?
Santraller tarafından zehirli gaz miktarının artması halinde bitkinin gelişmesi önce yavaşlar, sonra durur ve ardından bitkinin ölümüne neden olur. Ayrıca, santrallerden salınan kükürt dioksit ve azot monoksit gazları, klorofillerin yapısını bozarak işlevsiz hale getirir ve bitkide fotosentezin gerçekleşmesini engeller.
“Topraktaki canlılar yok oluyor!”
Santrallerden salınan gazların dolaylı bir etkisi asit yağmurlarına neden olmalarıdır. Asit yağmurları direkt bitkiye teması halinde yakıcı etkide bulunduğu gibi, topraktaki dengenin bozulmasında da neden olur. Ayrıca, toprakta bitkiler ile farklı etkileşimlerde bulunarak bitkilerin beslenmelerinde olumlu etkilerde bulunan canlılar bulunmaktadır. Toprakta asitlik arttıkça, bu canlıların sayısı ve aktivitesi azalmakta ve bitkilere faydaları azalmaktadır. Termik santrallerin bitkiler üzerinde önemli bir etkileri de ortama saldıkları küldür. Kül, yapraklar üzerinde birikerek yaprak yüzeyini örter. Yüzeyi örtülen yaprağın dışarı ile alış verişi önemli ölçüde azalır.
“Yaprak tarafından dışarı ile yapılan alış verişler güneş ışınları, su ve gaz alışverişleridir.”
Yapraktan güneş ışığı girmemesi halinde bitki fotosentez yapamaz ve zayıf kalır. Gaz alış verişinin en önemlisi karbondioksit ve oksijen alışverişidir ki bu da fotosentez için çok önemlidir.
Bitkilerde su alış verişi diğerlerinden farklı bir özellik taşır. Bitkide besin maddelerinin taşınması bitki bünyesindeki suyun hareketi ile sağlandığından, bitki dışarıya su veremez ise ne besin maddelerini bünyesine alabilir, ne de bünyesinde bir yerden başka bir yere taşıyabilir. Yüzeyi kül ile kaplanmış bir yaprakta suyun dışarı verilmesi ne kadar azalırsa, bitki o kadar az besini bünyesine alabileceğinden ve besinleri bir yerden başka bir yere taşıyabileceğinden, bitkide büyüme ve gelişme o kadar yavaş olacak demektir.
“Termik santrallerin bir önemli etkisi ortama saldıkları ağır metallerdir. “
Bu ağır metaller bitki bünyesine girdiklerinde kolaylıkla dışarı atılamamakta ve bitkide zehirleyici etkilere neden olmaktadır. Daha da kötüsü, ağır metaller tüketilen tarımsal ürünler vasıtası ile insan vücuduna da geçerek, insan nesline kuşaklar boyu zararlar verebilmektedir.
Peki, yapılan santrallerde doğaya zarar vermeyecek bir teknoloji kullanılabilir mi böyle bir şey mümkün mü?
Hayır. Günümüz teknolojisinde termik santrallerin bacalarından salınan zararlı atıklar büyük oranda temizlenerek ortama salınmaktadır. Ancak, bu temizlik özellikle zaman söz konusu olduğunda yeterli kabul edilememektedir. Ortama salınan atıklar her ne kadar az da olsa zamanla birikmekte ve zararlı etkisini göstermektedir. Termik santrallerin yakınında yapılacak küçük bir deneme ile bu durum rahatlıkla gözlemlenebilir. Santral yakınına bir araç park edilip iki gün sonra kontrol edildiğinde, ortama bıraktığı kül miktarı araç camında rahatlıkla gözlenecektir.
Atık miktarı açısından önemli bir konu da Yumurtalık ilçesinde olduğu gibi santrallerin birbirine yakın olarak kurulmasıdır. Bu halde aynı ortama daha fazla atık madde salınmakta ve zararlı etkiler katlanmaktadır.
Santral atıklarından dolayı büyüme ve gelişmesi yavaşlayan bitkiler, tarımsal ürünlerin hem miktar, hem de kalite olarak zarar görmesi anlamını taşır. Kalitesiz ürünün pazar değeri ya yoktur ya da azdır. Bu ürünlerin ihracı söz konusu değildir. Başka bölgelerde aynı masraf karşılığında birim alandan elde edilen ürüne karşılık daha az ürün elde edilmesi, çok ciddi ekonomik kayıptır.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.