Bilimsel Gözle
Terör örgütünün kendini feshetmesi ve silah bırakmasıyla akan kanın durmasına, barışa aklı başında olan bir kimse karşı çıkmaz, destekler. Gelin görün ki, topluma bir müjde olarak sunulan bu süreç ve sonuçları bir dizi bulanık özellikler içeriyor. Bunun arkasında hangi dinamikler var?
Cumhur İttifakı ortağı MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’de TBMM’de teröristlikle suçladığı DEM Milletvekilleriyle neden tokalaştı? Bu, iç ve dinamiklerce tasarlanan bir siyasal gelişim stratejisinin zamanlaması mıydı? Spontane alınmış bir karar değildi. Bilmiyoruz ancak Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) açısından bakarak akıldışı olmayan varsayımsal bir açıklama sunabiliriz.
BOP nasıl işletiliyor?
ABD Devlet Başkanı Trump daha iktidara gelmeden dünya siyasetiyle açıklama ve girişimleri sonucunda Suriye’de Esad Rejimi ’nin yıkılması, Ukrayna sorununda Rusya Devlet Başkan Putin’e yeşil ışık yakılması, “Putin Suriye’yi, Trump Ukrayna’yı sattı” biçiminde değerlendirildi. Bilindiği gibi, bu İsrail’in güvenliğini koruyup güçlendiren Ortadoğu’yu yeniden yapılandırma stratejik politikasının ayrıntısı resmen açıklanmadı. Yalnızca yorumlar, varsayımlar türetildi.
Şu iki olguyu anımsayalım:
İlki, HTŞ’nin iktidarı ele geçirmesinin hemen ardından YPG, Türkiye’nin Güney’inde Türkiye tarafından desteklenen Suriye Milli Ordusu (SMO)’na kimi bölgeyi kurşun atmadan boşaltıp Kobani’ye çekilip mevzilendi. Ancak Ankara, “Bir gece ansızın gelebiliriz” açıklamasıyla bu durumu bir tehdit olarak algılatan tarzda dillendirdiyse de bir süre sonra bu olgu hasıraltı edildi. Aslında bu, Ankara’nın ağzına sürülmüş bir parmak baldı.
Diğeri, özünde Trump ile Putin arasındaki anlaşmanın hayata geçirilmesi öylesine basit ve birkaç günde gerçekleştirilecek bir strateji değildi. Ayrıca, bu süreçten rahatsız olacak güçlerin ikna ve razı edilmesi sanıldığı kadar kolay görünmüyordu. Zaman akışında bu tereddütleri gideren bir sürecin işletilmesi gerekiyordu. Her ne denli Suriye’de işler BOP kapsamında kör topal da olsa işlemesini Ankara’nın HTŞ’nin lideri ve devlet başkanı Ahmet eş-Şara üzerindeki yönlendirici bir etkisi sekteye uğratması olasılık dışı değildi.
Özcesi, Türkiye’nin YPG’ye darbe vurup etkisini zayıflatması ve Şam’ı da yönlendirip BOP’un işleyişini aksatması engellenmeliydi. Ama nasıl? Bu olası iki arızayı önlemek amacıyla Türkiye’de varlığı ve tarihsel misyonu tükenen PKK’nın feshi, silah bırakması ve “19 Mart Darbesine” onay verilmesi BOP perspektifinde sürece dahil edildiğini varsaymak akıldışı değil. Böylece rejim hem DEM’i muhalefetten koparıp vereceği destekle yeni anayasa yapabilmenin, hem Sn. Erdoğan’ın ömür boyu Cumhurbaşkanlığını güvence altına alabilmenin yolu açılacak, hem de Okyanus ötesinin İsrail’in güvenlik stratejisine uygun bir sürecin başlatılacağı düşünülmüş olabilir. Özcesi, olası tereddütler, arızalar değinilen işleyişle denetim altına alınmalıydı.
PKK bildirisi barışçıl mı?
Bildiri, Türkiye Cumhuriyeti açısından yanlışlarla dolu. Önemli olan bir noktaya değineceğiz. Öncelikle hemen belirtelim ki, PKK pes edip teslim olmadı! Terör örgütü, sadece “PKK adıyla yürütülen çalışmalarını” sonlandırdı. Silahlı mücadelesini de emperyalizmin Ortadoğu stratejisi paralelinde Suriye’de bir Kürt devlet varlığı inşa ettirilen YPG/PYD vb. saflarda sürdüreceği 12. Kongre bildirisinin satır aralarında örtük belirtiliyor.
Zafer kazanmış edasıyla kaleme alınan bu bildiride “Kürt inkâr ve imhasının”, hatta “soykırımın” Lozan Anlaşması ve 1924 Anayasası olduğu, bu politikaya karşı “PKK’nın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine” çıktığı iddia ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti varlığını sorgulamaktır, bu! 1924 öncesine dönüşü yani Sevr’i istemek, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini reddetmektir! Türkiye Cumhuriyeti kendisini feshetsin demektir! Ayrıca siyasal İslam’ın Lozan’ı sorgulama düşüncesiyle ortak bir zemin kurma çabasıdır. Kısaca gerici bir anlayıştır, bu.
İktidar, “Terörsüz Türkiye” söylemiyle toplumda bir zafer algısı yaratmaya çalışıyor. Oysa durum sunulduğu gibi değil. Karanlık pek çok nokta var. Kapalı kapılar ardında ne tavizler verilip alındığı konusunda kamuoyuna hiçbir açıklama yapılmadı. Şimdiye değin izlenen hiçbir kanıta dayanmayan kumpas, demokratik hak ve özgürlükleri baskılama, tutuklama, cezalandırma politikaları bu beklentinin boşa çıkma olasılığının yüksek olmasına karşın kamuoyu, barışa, demokratikleşmeye açılan muhtemelen kimi tuzak ve mayınlarla döşeli uzun yolun gerçekleşmesinde Cumhur İttifakı’nın şeffaf hareket etmesini beklemektedir. Muhalefetin parçalanması, yeni anayasa, bir kez daha Cumhurbaşkanı adaylığı birer olasılık.
Bir yanda PKK Lozan’a karşı çıkarak Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını tartışıyor, öbür yanda Sn. Bahçeli Sn. Öcalan’a teşekkür ediyor. Bir yanda CHP abluka altına alınıyor, diğer yanda demokratik Güneydoğu öngörülüyor. Halkın deyimiyle “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu”.
Özetle sorunun çözümünde, hemen seçim ve oluşacak yeni bir mecliste cumhuriyetçi, laik yeni bir iktidarın kurulmasıyla sağlanacak demokratik, adil çözüm ve barış ortamı için CHP’ye, muhalefet partilerine ve topluma tarihsel bir görev düşüyor.