Kültür-sanat ekonomisinin bağımsız bir disiplin olarak ortaya çıkmasını sağlayan temel
tez, devletin sanatı desteklemesi gerektiği önermesidir. Gösteri sanatı formlarının
iktisadi araçlarla incelenmesi sonucunda ortaya konan maliyet hastalığı argümanı,
devlet sanatları desteklemezse sanatların yok olacağı öngörüsünü içerir. Söz konusu
analizlerden önce devlet-sanat ilişkisi farklı disiplinlerin gözlem alanında iken, bu
değişkenlerin yanına ekonomi teriminin eklenmesi tartışmaları bilimsel zemine çekmiş
ve engin incelemeleri beraberinde getirmiştir. Devletin finansal ve kurumsal anlamda
sanatı desteklemesi politika yapıcıların nezdinde erdemli mallar varsayımı ile
gerçekleşirken, literatürdeki temellendirmeler büyük ölçüde piyasa başarısızlıkları
ekseninde olmuş ve maliyet hastalığı argümanı çürütülmüştür. Devletin sanatı
destekleme formu ve miktarına yönelik tercihler kültür politikasının önemli payını
oluştururken, söz konusu politikaların edinilmiş başarısı ancak talep analizleri ile
tartılabilir.
Sanatın ekonomiye olan etkisi oldukça çeşitlidir ve kültürel, sosyal ve ekonomik olarak
önemli katkılarda bulunabilir. Sanat, yaratıcılığı teşvik eder, kültürel mirası korur, turizmi
canlandırır ve iş yaratırken, aynı zamanda toplumun genel refahını artırabilir ve yaşam
kalitesini iyileştirebilir.
UNESCO'ya göre, yaratıcı endüstriler dünya ekonomisine yıllık trilyonlarca dolar katkı
sağlar. Doğrudan İstihdam: Sanat ve kültür sektörleri, milyonlarca insana iş sağlar.
Dolaylı Etki: Turizm, konaklama, ulaşım gibi sektörler sanat etkinlikleri sayesinde büyük
gelir elde eder.
Kültür ekonomiyi nasıl etkiler?
Kültür sermaye ekonomideki fiziki ve beşeri sermayenin miktar ve verimliliğini artırıcı
niteliktedir.
Kültür ekonomisi ise girdisi kültürel ve entelektüel sermaye olan çıktıları ise çoğunlukla
fikri mülkiyet hukukuna konu olan ürünler, eserler, etkinliklerdir.
Kültür ve sanat, gelir getiren, istihdam yaratan ve toplulukları geliştiren hayati derecede
önemli bir ekonomik endüstridir. Sanat, birkaç nedenden dolayı kesinlikle güçlü bir
ekonominin önemli bir parçasıdır. Yenilikçi endüstrilerin başarısını inşa etmenin ve
güçlendirmenin yanı sıra, sanata erişim, herhangi bir endüstride çalışan insanlar ve
aileler için bir bölgede yaşamayı daha çekici hale getirir.
Kültür, sanat, ve ekonomi bir toplumun temel bileşenleridir. Ancak, toplumun belirli bir
kesimi sanatın rolünün ve öneminin farkında olmasına rağmen, sanatın yararlarının
tadını çıkarmanın kararlılığı içinde değildir. Sanatın Avrupa’daki rönesans ve kültür
devrimlerinde belirleyici bir rol oynadığı unutulmamalıdır. Bu gerçek, bugün bile yol
göstericidir. İktidarların, teşvik ve yönlendirme anlayışları da sanatın ve kültürün
etkinliğinde ve gelişmesinde büyük bir role sahiptir.
Sanat ürünlerine olan talep, büyük ölçüde eğitim düzeyine ve toplumdaki refah
durumuna bağlıdır. Arz ve talep teorisine göre kurulmayan sanat piyasası, tedarik
üzerine inşa edilmiştir. Sanatsal bir ürün için doğrudan talep yoktur. Aksine sanatçılar
somut bir talep olmaksızın üretimlerine devam etmektedirler. Yaratıcılık, sanatın ve
sanatçının mihenk taşıdır. Birinin değerini ve ahlakını anlamaya yarayan bir ölçüttür. Bu
nedenle dikkat çekici ve görkemlidir. Etkileri uzun süreli sürdürülebilirdir. Sanatsal
çalışmalarla toplumsal bir sorun çok etkili bir şekilde vurgulanabilir.
Kültür, sanat ve ekonomi birbirinden uzak kavramlar gibi görünseler de iç içedirler.
Kültür ve sanat üreticisi olan kişi ve kurumların faaliyetlerinin hacminin boyutları Türkiye
ekonomisinin içindeki payı çok düşüktür. Ancak, kültür ve sanat ürünleri katma değeri
yüksek ürünlerdir. Ayrıca, kültür ve sanat faaliyetlerini ve ekonomiye yaratılan katma
değeri salt rakamsal büyüklük olarak değerlendirmek ve diğer sektörlerle bu şekilde
karşılaştırmak, bizleri eksik ve hatalı sonuçlara ulaştırır.
Dünyada artık kültür ve sanat faaliyetlerinin ülke ekonomilerine ciddi bir katkı sağlama
potansiyeline sahip olduğu yadsınamaz bir gerçek haline gelmiştir. Hollywood sinema
ve eğlence sektörü en çarpıcı örnektir. “Ayasofya Camii Müzesi” de diğer bir örnek
olarak gösterilebilir. Mardin’de çekilen dizi filmler de Mardin ekonomisine önemli bir
katkı sağlamıştı. Festivaller, bienaller, galeriler, sergiler, müzeler, kitap fuarları ülkede
ve kentlerde hayatı canlandırır ve artı değer yaratır. Türkiye’de yöneticilerin bu
sektörlerin ekonomik büyüklüklerini artırmak yönünde düzenlemeler yapmaları
gerekiyor.
Ülke ekonomisine dikkat çekecek bir katkı sağlama potansiyeline sahip kültür-sanat
ekonomisinin gelişmesinin önündeki en büyük engel talep yetersizliğidir. Talep
yetersizliğinin en önemli nedenlerinden birisi insanların gelir seviyesinin genel olarak
düşük olması. Yani refah faktörü ciddi bir sorun. Bunun yanında, kültür-sanat
etkinliklerine katılım gösterme isteğinin çok yüksek olmaması da bir diğer neden. Kültür
ve sanata ilgi duymak temelde bir yaşam tarzı ve eğitim sorunu. Bu konuda insanların
motivasyonunu artırmak için kültür-sanat faaliyetlerini mümkün olduğu kadar yerele
indirmek önemlidir.
Özellikle yerel yönetimlerin, kültürel ve sanatsal faaliyetleri yaygınlaştırıp topluma
sunmaları ve yeni alışkanlıklar yaratma adımları atmaları, alanında uzman kültür ve
sanat yöneticileri ile birlikte hareket etmeleri fark yaratacaktır.
Kültür-sanat ekonomisinin gelişmesinin önündeki engellerden birisi de talep
çeşitsizliğidir. Zaten düşük oranda olan kültür-sanat tüketimi daha çok ana akım ürünler
üzerinde yoğunlaşıyor. Örneğin, popüler filmler çok öne çıkıyor. Bu sorunu aşmak için
ilk yapılması gereken şeylerden birisi toplumu çeşitlilikten haberdar etmek. Bunun için
de yeni düzenlemelere ve desteklere gereksinim var…
Sanat ürünleri küçük bir kesim tarafından tüketilse bile, sanatın kamu malı özellikleri ve
tüketici-dışı dışsal faydaların varlığı toplumda bir çarpan etkisi yaratarak sanat
ürünlerinden yalnız tüketenlerin değil tüketmeyenlerin de fayda elde etmesini sağlar. Bu
nedenle devletin toplumun toplam sosyal faydasını düşünerek, talep az olsa bile, sanatı
direkt ve dolaylı yollardan desteklemesi meşru ve gerekli olacaktır. Devletin sanatı
neden desteklemesi gerektiğine yönelik teorik bir bakışın ardından Türkiye örneğine
dönecek olursak, ''Toplumun tamamının ödediği vergiler ile toplumun küçük bir kısmının
faydalandığı sanatlar desteklenmeli midir?'' sorusuna yanıt vermek daha kolay olacaktır.
Devletin sanatı desteklemesinin teorik sebebi, salt görece küçük kesim olan sanat
tüketicilerine kolaylık sağlamak değil, sanatın sanatı tüketmeyenler üzerindeki dışsal
faydasının mevcudiyetidir. Bu durumda, sanat ürünleri tüketmeyen bireyler sanatların
var olmasından fayda sağlamaktadır ancak bu faydalar tüketici-dışı faydalar olduğundan
piyasa talebi oluşmamaktadır. Piyasada talebi oluşmayan bazı faydaları ihtiva eden
sanat ürünleri, devlet desteği olmaz ise özel kesim tarafından optimum miktarda
üretilemeyecek ve toplam sosyal fayda azalacaktır. Bu bağlamda, talep analizleri ile
kanıtlandığı üzere Türkiye'de talebi az olan gösteri sanatları, sağladığı tüketici dışı
faydalar sebebi ile devlet tarafından desteklenmekte ve bu eylem meşru olmaktadır.
Devlet desteğinin biçimi ve kapsamı ise, Türkiye çapında uygulanacak talep analizleri ile
belirlenmelidir. Öncelikle, gösteri sanatlarına olan talebin demografik profili araştırılmalı
ve kültür politikasının önemli bir amacı olan, kültür ve sanatı farklı toplumsal tabakalara
yayma hedefinin ulaşılmış başarısı tartışılmalıdır. Sonuçlar bağlamında farklı politikalar
geliştirilmeli, örneğin eğitim seviyesi düşük kesimlerin katılımı az ise bu alanda gerekli
çalışmalar yapılmalıdır.
Diğer yandan, gösteri sanatı kuruluşlarına yönelik talebin fiyat esneklikleri her kuruluş
için ayrı ayrı hesaplanmalı, bilet fiyatları bu verilere göre belirlenmelidir ki, kaynak
israfının önüne geçilebilsin. Birçok ekonometrik çalışma gösteri sanatlarının talep
esnekliklerini düşük bulmuştur. Bu şu demektir, bilet fiyatları belirgin bir seyirci kaybı
olmadan artırılabilir. Ancak bu noktada fiyatı düşük tutarak katılımı artırma politikasına
dikkat edilmeli, her bir kuruluş için belirlenen hedefler doğrultusunda optimum bilet fiyatı
belirlenmelidir.
