GÜNCEL YAZIDA BAŞARI ÖDÜLÜ YILDIZ’IN

GÜNDEM 28.09.2018 - 15:58, Güncelleme: 29.12.2022 - 15:19 2169+ kez okundu.
 

GÜNCEL YAZIDA BAŞARI ÖDÜLÜ YILDIZ’IN

Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Murat Serdar Yıldız, “Acının ve unutuşun kolay ülkesi” başlıklı yazısıyla Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nce düzenlenen “2017 Basın Yarışması”nda Güncel Yazı Dalı’nda Başarı Ödülü’ne layık görüldü. Yıldız, “Bu ödülü cezaevlerinde hala tutuklu bulunan gazeteci arkadaşlarıma ithaf ediyorum” dedi.  Yıldız, yazı hayatına 1992 yılında başladı. Adana’da çeşitli gazete ve TV’lerde muhabirlik ve genel yayın yönetmenliği yapan Yıldız, hala Egemen Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği’ni sürdürüyor. İşte Başarı Ödülü alan o yazı: Acının ve unutuşun kolay ülkesi Ne çok şeye alıştırdılar bizi. En çok da unutmaya ve acılara alıştırdılar. Acıya alışır mı insan? Evet alışıyor ve bir acı bitmeden öteki başlıyor. 12 Eylül döneminde evinden alınan ve bir daha dönmeyen oğlu Cemil’i 33 yıl beklemişti Berfo ana. Ömrü yetse belki daha da çok bekleyecekti… * Acaba acının miladı kaç kez başladı bu ükede? Kim bilir kaç kez yazıldı acının tarihi. En çok Zonguldak’ta ölürdü maden işçileri. Kara elmaslara kaç kez ağıtlar yakıldı, şiirler, şarkılar yazıldı.  * kömür müdür yürek midir ocaklardaki ağıt mıdır figan mıdır bacalardaki Zonguldak zonguldak vurur yüreğim zonguldar dertlerim günde beş öğün katarlanır albayraklı cenazelerim kimi ağlar ekmek ekmek, ne bilem kimi ağlar okul okul, ne bilsin ne bilsin grizuyu grevi sendikayı, kemal’im ne bilsin yoksul yetim? sen hep samsun’a mı çıkarsın ay oğul ay kemal’im * Büyük usta Hasan Hüseyin Korkmazgil’in, dizelerinin bir bölümü onlar içindi. Akıp geçiyor zaman geriye ağrılar ve sancılar bırakarak. 2002’den bu yana iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçilerin sayısı 20 bini geçti. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin raporu ortada.  * Ve Soma, Ermenek, Siirt… Acının panzehiri acı olan bir ülke olduk. Geçmiş acılara hep taze acılar eklendi. Tazelenip tazelenip eskidi acılar, yeni acıların seyrinde.  * Sahi, kaç çocuk işçi öldü bu ülkede, kaç çocuk gelinin yaşamı daha ömrünün baharına gelmeden solduruldu? Kaç çocuk suça itildi, kaç tecavüz kurbanı ömrünün sonuna kadar unutamayacağı bir travmaya terk edildi?  * Kaç kez, kan seli aktı bu ülkenin dört bir yanından. Reyhanlı’nın yası tutulurken, Roboski, Suruç, Ankara, İstanbul…  Kokmasın diye buz dolabına konulan bir çocuğun acısı unutulur mu? Ambulans helikopter kaldırılmadığı için cansız bedeni babasının sırtında taşınan Muharrem bebek miydi ölen, yoksa insanlığımız mı?  * Denizlere dökülen mülteciler, kıyıya vuran Aylan bebek. Şimdi acaba  Özgecanlara, kadın cinayetlerine mi, anasının kucağında kurşuna dizilen 3 aylık çocuklara mı yanmalı? Bayrak bayrak gelen tabutlar var ya hani; Alın gurur duyun dedikleri…  Hani köylerde sıvasız evlerde büyümüş fidan gibi gençlerin o evlere bayrağa sarılı tabutlarının indirildiği. Ya da bir kenar mahalleye, gecekondulara getirildiği ömrüne doymamış ana kuzuları…  * Van’da, Kocaeli’de, Adana’da depremde ölen, hani anılarıyla, umutlarıyla enkaz altında kalanların acılarına ne çok acı eklendi değil mi? Berkin çocuktu, Trabzon’da öldürülen Eren de çocuk… Ve ne gariptir ki ölen madenciler, kamyon kasalarından yollara saçılıp can veren tarım işçileri, ölü çocuklar, asker, polis hepsi de yoksul… Azrail yoksulların üstünde mi kol geziyor acaba? Her Türk asker, her Türk iş kazası denilen cinayete kurban gitmeye aday işçi olarak mı doğuyor? Yoksul, ecelsiz ölmek için mi doğuyor? Ya da bir yurtta yanarak ölmek için mi? Başka bir yurtta henüz 10 yaşındayken tecavüze uğramak için mi?  * Kan sızıyor hala dört bir yana. Hal böyle iken, acıyı ayrıştırıp bundan beslenecek kadar vicdansız, ahlaksız olunabiliyor bu ülkede. İnsan kanı, sudan ucuz ve ölümlerin zirvesindeyken liste uzun, örnek çok. Bu kadar ölüme, yeni ölümler eklenmesin diye bir şey yapmak gerekirken, aylardır açlık grevinde olan Nuriye ve Semih’e moral vermek bile suç sayılıyor. Her şeye rağmen Nuriye ve Semih, sol göğsünün altındaki cevahiri karartmayanlar var oldukça asla yalnız değildir.   * Acının, utancın, ölümlerin bilançosu tutulsa sayfalar, ciltler yetmez. Onat Kutlar’ın dediği gibi, ne kadar çok öldük yaşamak için… Düşünüyorum nasıl budandık bahara ulaşmak için Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için.

Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Murat Serdar Yıldız, “Acının ve unutuşun kolay ülkesi” başlıklı yazısıyla Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nce düzenlenen “2017 Basın Yarışması”nda Güncel Yazı Dalı’nda Başarı Ödülü’ne layık görüldü. Yıldız, “Bu ödülü cezaevlerinde hala tutuklu bulunan gazeteci arkadaşlarıma ithaf ediyorum” dedi. 

Yıldız, yazı hayatına 1992 yılında başladı. Adana’da çeşitli gazete ve TV’lerde muhabirlik ve genel yayın yönetmenliği yapan Yıldız, hala Egemen Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği’ni sürdürüyor. İşte Başarı Ödülü alan o yazı: Acının ve unutuşun kolay ülkesi
Ne çok şeye alıştırdılar bizi. En çok da unutmaya ve acılara alıştırdılar. Acıya alışır mı insan? Evet alışıyor ve bir acı bitmeden öteki başlıyor. 12 Eylül döneminde evinden alınan ve bir daha dönmeyen oğlu Cemil’i 33 yıl beklemişti Berfo ana. Ömrü yetse belki daha da çok bekleyecekti…
*
Acaba acının miladı kaç kez başladı bu ükede? Kim bilir kaç kez yazıldı acının tarihi. En çok Zonguldak’ta ölürdü maden işçileri. Kara elmaslara kaç kez ağıtlar yakıldı, şiirler, şarkılar yazıldı. 
*
kömür müdür yürek midir ocaklardaki
ağıt mıdır figan mıdır bacalardaki
Zonguldak zonguldak vurur yüreğim
zonguldar dertlerim günde beş öğün
katarlanır albayraklı cenazelerim
kimi ağlar ekmek ekmek, ne bilem
kimi ağlar okul okul, ne bilsin
ne bilsin grizuyu grevi sendikayı, kemal’im
ne bilsin yoksul yetim?
sen hep samsun’a mı çıkarsın ay oğul ay kemal’im
*
Büyük usta Hasan Hüseyin Korkmazgil’in, dizelerinin bir bölümü onlar içindi. Akıp geçiyor zaman geriye ağrılar ve sancılar bırakarak. 2002’den bu yana iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçilerin sayısı 20 bini geçti. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin raporu ortada. 
*
Ve Soma, Ermenek, Siirt… Acının panzehiri acı olan bir ülke olduk. Geçmiş acılara hep taze acılar eklendi. Tazelenip tazelenip eskidi acılar, yeni acıların seyrinde. 
*
Sahi, kaç çocuk işçi öldü bu ülkede, kaç çocuk gelinin yaşamı daha ömrünün baharına gelmeden solduruldu? Kaç çocuk suça itildi, kaç tecavüz kurbanı ömrünün sonuna kadar unutamayacağı bir travmaya terk edildi? 
*
Kaç kez, kan seli aktı bu ülkenin dört bir yanından. Reyhanlı’nın yası tutulurken, Roboski, Suruç, Ankara, İstanbul…  Kokmasın diye buz dolabına konulan bir çocuğun acısı unutulur mu? Ambulans helikopter kaldırılmadığı için cansız bedeni babasının sırtında taşınan Muharrem bebek miydi ölen, yoksa insanlığımız mı? 
*
Denizlere dökülen mülteciler, kıyıya vuran Aylan bebek. Şimdi acaba  Özgecanlara, kadın cinayetlerine mi, anasının kucağında kurşuna dizilen 3 aylık çocuklara mı yanmalı? Bayrak bayrak gelen tabutlar var ya hani; Alın gurur duyun dedikleri…  Hani köylerde sıvasız evlerde büyümüş fidan gibi gençlerin o evlere bayrağa sarılı tabutlarının indirildiği. Ya da bir kenar mahalleye, gecekondulara getirildiği ömrüne doymamış ana kuzuları… 
*
Van’da, Kocaeli’de, Adana’da depremde ölen, hani anılarıyla, umutlarıyla enkaz altında kalanların acılarına ne çok acı eklendi değil mi? Berkin çocuktu, Trabzon’da öldürülen Eren de çocuk… Ve ne gariptir ki ölen madenciler, kamyon kasalarından yollara saçılıp can veren tarım işçileri, ölü çocuklar, asker, polis hepsi de yoksul… Azrail yoksulların üstünde mi kol geziyor acaba? Her Türk asker, her Türk iş kazası denilen cinayete kurban gitmeye aday işçi olarak mı doğuyor? Yoksul, ecelsiz ölmek için mi doğuyor? Ya da bir yurtta yanarak ölmek için mi? Başka bir yurtta henüz 10 yaşındayken tecavüze uğramak için mi? 
*
Kan sızıyor hala dört bir yana. Hal böyle iken, acıyı ayrıştırıp bundan beslenecek kadar vicdansız, ahlaksız olunabiliyor bu ülkede. İnsan kanı, sudan ucuz ve ölümlerin zirvesindeyken liste uzun, örnek çok. Bu kadar ölüme, yeni ölümler eklenmesin diye bir şey yapmak gerekirken, aylardır açlık grevinde olan Nuriye ve Semih’e moral vermek bile suç sayılıyor. Her şeye rağmen Nuriye ve Semih, sol göğsünün altındaki cevahiri karartmayanlar var oldukça asla yalnız değildir.  
*
Acının, utancın, ölümlerin bilançosu tutulsa sayfalar, ciltler yetmez. Onat Kutlar’ın dediği gibi, ne kadar çok öldük yaşamak için…

Düşünüyorum nasıl budandık bahara ulaşmak için
Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin
unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz
ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından
ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım
durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve egemengzt.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.